Bu Blogda Ara

17 Eylül 2010 Cuma

Mayın Tarlasında mı Yaşıyoruz?


Mayın Tarlasında mı Yaşıyoruz?


Tüm evren bir titreşime sahip ve bir enerji gücü ile de birbirine bağlıdır. Atmosferimiz yaşamsal enerji hatlarıyla doludur. İşte Feng Shui (Fung Şuway),(çevreyi insana, huzur, mutluluk, refah ve sağlık getirecek şekilde düzenleme sanatı) bu yaşamsal enerjiye Chi diyor. Pozitif enerji olan Sheng Chi, (Şefkatli nefes) çok büyük şans, bolluk ve mutluluk getirir. Bulunduğunuz mekana bu enerjiyi çektiğinizde talihiniz açılır. Negatif enerji ise Sha Chi'yi (öldüren nefesi) yaratır. Eğer eşyalarınız kayboluyorsa, sık sık hastalanıyorsanız ve problemler bir türlü peşinizi bırakmıyorsa biliniz ki, Sha Chi sizi çevrelemiştir. Bu enerjilerin nasıl doğru olarak hareket ettiğini öğrenirsek, Chi'den en iyi şekilde yararlanabilir ve yaşantımızda önemli iyileşmeler sağlayabiliriz. Chi akışını düzenleyen sekiz araç şunlardır:

Hazırlayan: Bilge Merve Savaşan

* Işık: Her çeşit ışıklandırma malzemesi, aynalar.
* Ses: Çanlar, ziller, su, müzik.
* Renkler: Kuvvetli, parlak renkler.
* Yaşam: Çiçekler, bitkiler, balıklar, evcil hayvanlar.
* Hareket: Rüzgâr çanları, havada salınan hareket eden objeler.
* Durağanlık: Heykeller, kayalar, taşlar.
* Mekanik aletler: Her türlü elektronik alet.
* Düz hatlar: Bambudan yapılmış flütler, kılıçlar vs. .

Evimizde Chi akışının yavaş ve yumuşak dolaşarak hareket etmesini sağlamamız gereken iki önemli yer giriş ve hayatımızın üçte birini uyuyarak geçirdiğimizden yatak odasıdır.


Kapıdan girişte, pozitif enerji sağlamak için şu noktalara dikkat edilmelidir:

1- Giriş kapısının karşısında tuvalet olması veya iki katlı müstakil evlerde giriş kapısının üzerinde tuvalet olması, size gelen misafirler, tıpkı sifonun çekilisi gibi akıp gideceğinden uygun değildir.
2- Giriş kapısının karşısında merdiven ya da başka kapı olmamalıdır. Çünkü enerjinin akışı hızlı, dik olarak gelir ve diğer kapıdan çıkar.
3- Giriş kapısının karşısında ayna da olmamalı. İçeri giren enerji aynadan yansıyarak tekrar dışarı çıkar. Giriş kapısı ile aynı hat üzerinde üç veya daha fazla kapının olmaması gerekir. Bu koridorlar için de geçerlidir. Eğer üç tane kapı birbiri üzerine açılıyorsa o mekanda her zaman kavga, münakaşa problemi olacaktır.
4- Giriş kapısının karşısında sivri köşe ve kolon bulunmamalı ve giriş kapısı karşısında cam olmamalı. Aksi takdirde içeri giren enerjinin eve yayılma şansı olmayacak, tekrar dışarı çıkacak.


Yatak odasında pozitif enerji sağlamak için şu noktalara dikkat edilmelidir:


1- Ebeveyn yatak odasının güneybatı yönünde olması evlilik ilişkilerinde mutluluğu getirir. Yatak odasında mümkün olduğu kadar yang renkleri, (kırmızı, altın rengi) kullanmalıdır. Çünkü uyku yin (-) bir aktivitedir ve bu renkler enerjiyi canlandırır ve fazla uykuyu önler.
2- Yatak odasında kullanılan çarşaf ve örtüler düz renklerde seçilmeli, eğer desenli ise geometrik şekiller tercih edilmemelidir. Çünkü bu şekiller negatif enerji yayarlar ve dinlenmemizi engellerler.
3- Yatak başı pencereye dayalı veya pencerenin altında olmamalıdır.
4- Kiriş altında uyumak sakıncalıdır, çünkü kirişler ayrılığı sembolize eder ve bunların altında uyuyan kişilerin sağlık problemleri olur. Bu kural oturma mekanları için de geçerlidir.
5- Evli çiftlerin, tek kişilik iki ayrı yatağı yan yana koyup kullanması ayrılığı sembolize eder.
6- Ayaklar kapıya doğru uyunmamalıdır.
7- Yatak odanızda TV, müzik seti, bilgisayar gibi elektronik aletler bulundurulmamalıdır. Çünkü bu tip aletler elektromanyetik enerjiyi yansıtır ve sağlığınız için zararlıdır.
8- Canlı bitki sadece hasta olan insanların yatak odasında pozitif enerji akışı sağlamak için kullanılır. Bu yüzden odada canlı bitki olmamalıdır.
9- Odada su ile ilgili hiçbir şey bulunmamalıdır. (Örnek: Akvaryum)

Gıda güvenliği için 17 öneri


Yaz aylarında aşırı sıcaklar ve rutubet nedeniyle hızla bozulan gıdalar, zehirlenmeye varan pek çok sağlık sorununu yol açabiliyor. Bu durumun önüne geçmenin tek yolu ise gıda güvenliğine dikkat etmek. Gıdaları satın alırken, hazırlarken ve saklarken kurallara uymak gerekiyor. İşte gıdaları güvenli tüketmeniz için 17 öneri!

Işıl Selmin Ünsal

Veteriner Hekim
Aşırı sıcağın etkisiyle gıdalar, uygun koşullarda hazırlanmadıkları ve saklanmadıkları zaman, zararlı mikropların hızla çoğalmaları nedeniyle yaz aylarında çeşitli sağlık sorunlarıyla karşılaşma riski artıyor. Yaz aylarında gıda güvenliğine dikkat edilmediği takdirde en sık ‘gıda zehirlenmeleri’ olmak üzere ishal, sindirim sistemi bozuklukları ve soğuk algınlığı belirtileri gibi çeşitli sorunlarla karşılaşılıyor. Aslında basit kurallara uyarak gıda zehirlenmelerinin önüne geçmek ya da bu riskleri en aza indirmek mümkün. Elbette zehirlenmeler bir yana, satın aldığımız, hazırladığımız, tükettiğimiz veya sakladığımız gıdalarımızı sağlıklı olarak tüketmek en önemlisi., Sağlık sorunlarıyla karşılaşmamak için gıda güvenliğinin evlerimizde nasıl sağlanması gerektiğini bilmek gerekir.

SATIN ALIRKEN…

1 - Etiket bilgilerini kontrol edin: Gıdaları satın alırken etiket bilgilerini okuyarak ürünün içeriğini inceleyin. Satın alacağınız gıdanın sadece adına bakmak bazen yeterli olmayabiliyor, üretim izni ve ruhsatı, üretici firma bilgileri ve bir üretim adresi olması gerekiyor. Ayrıca örneğin, meyveli bir içecek aroma ve şekerden mi oluşuyor, yoksa gerçek meyve suyu mu içeriyor, bunu bilerek almalısınız.

2 -Son tüketim tarihine bakın: Her ne kadar birçok firma son tüketimi tarihi geçmiş ürünlerini reyonlardan çekse de, gözden kaçmış olabileceği için satın almak istediğiniz ürünün son tüketim tarihine bakmayı ihmal etmeyin. Eğer son tüketim tarihi geçmiş bir ürüne rastlamışsanız, bu ürünü satın almayın ve satış yerini de uyarın. Çünkü ürünün lezzeti değişip, besin değeri kaybolmuş, hatta bozulmuş da olabilir ki bu da gıda zehirlenmesi başta olmak üzere birçok sağlık sorununa yol açabiliyor.

3 - Ambalajı bozulmuş ürünleri almayın: Şişmiş, sızıntı yapmış, delinmiş veya bozulmuş ambalajlı ürünlerde, gıdanın içinde mikroorganizmalar üreyip sağlığınızı tehdit edebilir. Örneğin konservenin kapağı dışarıya doğru bombe yapmışsa, bu, bakterilerin üreyip gaz yaptığını gösterebiliyor.

4 - Soğutuculardaki sıcaklığı kontrol edin: Balık, tavuk, kırmızı et, süt ve peynir gibi soğukta saklanan besin maddelerinin uygun şartlarda soğutulduğundan emin olun. Örneğin deniz ürünlerinin bulunduğu reyonlar -18 derece soğuklukta, süt ürünlerinin bulunduğu reyonlar ise +4 derece olmalı.

5 - Açıkta sunulan besinleri almayın: Sağlığınızın olumsuz etkilenmemesi için taze sebze meyveler hariç, açıkta satılan ambalajsız besinleri satın almamaya özen gösterin.

SAKLARKEN

6 - Buzdolabınızı +2- +4 dereceye ayarlayın: Besinlerin hızla bozulmamaları için buzdolabının serinliği +4 derece olmalı. Yaz mevsiminde buzdolabının kapağını daha sık açıp kapatacağınız için dereceyi düşürerek buzdolabınızın soğutma kapasitesini artırın. Buzdolabınızı fazla besinlerle doldurmamaya ve kapların arasında hava akımı olmasına da özen gösterin, aksi halde hava içeride rahatça dolaşamaz ve bunun sonucunda yeterli soğutma sağlanamaz.

7 - Kapalı kaplarda muhafaza edin: Buzdolabında meyve de dahil hiçbir besini açık olarak saklamayın. Besinleri mutlaka yıkanmış ve çok iyi süzülmüş olarak, ağzı kapatılmış bir kap içinde muhafaza edin.

8 - Pişmiş gıdaları üst, çiğ olanları ise alt raflarda tutun: Uygun koşullarda pişirilmiş ve ağzı iyi kapatılmış kaplarda saklanan gıdaların mikroorganizma bulundurma ihtimalleri çok azdır. Ancak çok iyi yıkanmış olsalar bile; çiğ olan et, kanatlı ve deniz ürünlerinde mikroorganizmalar çok hızlı gelişebilir. Bu besinlerde düşük sıcaklıklarda üreyebilen ve hastalık etkeni olan çok önemli mikroorganizmalar bulunabiliyor. Dolayısıyla çiğ tavukları açık ya da ambalajı bozulmuş bir şekilde üst raflarda saklarsanız, üzerinde çeşitli zararlı mikroorganizmalar üreyebilir, daha da kötüsü yerçekiminin etkisi nedeniyle alt rafta bulunan besinlere de bulaşabilir.

9 - Derin dondurucuda en fazla 6 ay saklayın: Sıcaklığı ne olursa olsun, gıdaların bozulmasındaki en önemli faktör zamandır. Bu nedenle -18 derece ve altında bile olsa, önerilen süre kadar saklamalısınız. Bu nedenle deniz ürünlerini en fazla 20 gün, kırmızı eti de maksimum 2 ay içinde tüketmeye özen gösterin. Gıdaları derin dondurucuda hava ile temas etmeyecek şekilde sardığınız ambalajın içinde saklamayı da ihmal etmeyin. Donmuş olsalar bile, derin dondurucuda meyve ve sebze ile eti yan yana koymayın. Kapalı ambalaj içinde olsalar bile gıdalardan biri çözülüp diğerine bulaşabiliyor ve üzerlerinde bakteri üremesine neden olabiliyor.

10 - Gıdaları çözüldükten sonra tekrar dondurmayın: Eğer artan besinleri tüketmeyecekseniz çiğ olarak değil, pişirdikten sonra tekrar dondurun. Örneğin kıyma ile köfte yaptınız, geri kalan kısmı tekrar değerlendirmek için kıymayı kavurduktan sonra derin dondurucuda saklayın.

11 - Etleri çabuk çözülmeleri için sıcak bir yere koymayın: Derin dondurucuda sakladığınız gıdaları çabuk çözülmeleri için mutfak tezgahının üzerine koymayın. Çünkü çok soğuk ortamdan aniden sıcak ortama konan gıdalar bakteri ve mikrop yuvasına dönüşebilirler. Bunun nedeni ise mikroorganizmaların her 20 dakikada bir bölünerek saatler içerisinde çok yüksek miktara ulaşmaları ve yavaş yavaş çözülürken bu sayının artacak olması. Ayrıca çözüldükten sonra birkaç saat dışarıda kalan hiçbir ürünü de tüketmeyin. Gıdaları saklamanın en sağlıklı yolu onları buzdolabının en alt rafında çözdürmektir.

12 - Ambalajların ağzını açık bırakmayın: Tahıl unları ve kahve gibi ürünleri genellikle ambalajlı halde, örneğin kutularıyla buzdolabında saklamak gibi bir alışkanlığa sahibiz. Ancak ambalajını açtığınız ürünü mutlaka kutusuyla birlikte buzdolabı poşetinin içine yerleştirin. Ya da kapalı cam kavanoza boşaltın. Ağzını sıkıca kapatıp, bağladıktan sonra buzdolabına koyun. Çünkü ürün buzdolabını her açıp kapattığınızda havayla temas eder, bunun sonucunda da bozulmaya başlar. Veya daha kötüsü üzerine istenmeyen kokular siner. Lezzet değişikliğinin de bir bozulma olduğunu unutmayın.

HAZIRLARKEN

13 - El yıkama alışkanlığı edinin: Yemek yapmaya başlamadan önce ellerinizi en az 20 saniye boyunca bol sabunla köpürterek sıcak suyla iyice yıkayın ve mümkünse kağıt havluyla kurulayın. Özellikle çiğ gıdalarla (tavuk, balık veya kırmızı et ile) temas ettikten sonra başka bir malzemeye veya gıdaya dokunacaksanız, ellerinizi yıkamayı asla ihmal etmeyin.

14 - Pişirdiğiniz gıdaları kısa sürede soğutun: Akşam geç saatlerde hazırladığınız yemeği soğuması için mutfakta bırakıp, ertesi sabah işe gitmeden önce buzdolabına koymak gibi bir hataya asla düşmeyin. Çünkü tıpkı çözülme sürecinde olduğu gibi, gıdalar yavaş yavaş soğurken içinde mikroorganizmalar üreyebiliyor ve sağlıklı olarak hazırladığımız yemek, ertesi gün bozulmuş olarak sofraya gelebiliyor. Bozuk ürünler kendilerini her zaman tadı ve görüntüsü ile ele vermeyeceği için biz de bu yemekleri yiyerek hastalanabiliyoruz. Yemekler ılık, hatta sıcak bile olsalar buzdolabında rahatlıkla soğutabilirsiniz. Bu şekilde soğuyan yemeğin tadı bozulmuyor, sadece buzdolabınızın daha fazla çalışmasına neden oluyor

15 - Yemeklerinizi soğuturken tencerenin kapağını açık bırakmayın: Pişirdiğiniz gıdaları hiçbir zaman üstü açık soğutmayın ve tencerenin kapağını yarı açık bırakmayın. Pişirdiğiniz yemeği, örneğin çorbanızı kaynadıktan sonra tencerenin kapağını açıp soğutmaya kalkarsanız, yaşadığınız ortamdaki hava içinde yer alan mikroorganizmalar doğrudan yemeğin içine düşebilir. Bu mikroorganizmalar da üremeleri için uygun besleyici ortam olan yemeğin içinde sayılarını hızla çoğaltarak hasta olmanıza yol açabilirler.

16 – Ayrı doğrama tahtalarınız olsun: Sebze, doğrama tahtanız ile kırmızı ve beyaz et doğrama tahtalarınız ayrı olmalı. Aynı şekilde ekmekleri dilimlediğiniz tahtanız da. Ne kadar temiz olduğunu düşünürseniz düşünün, hiçbir zaman sebze veya et doğradığınız tahtada ekmek dilimlemeyin. Kırmızı et doğradığınız tahtanızı da beyaz etlerde kullanmayın. Çünkü her gıda grubu farklı mikroorganizmalar taşıyor ve diğer mikroorganizmaların üzerlerinde zararlı etki gösterebiliyor. Aynı nedenle, çiğ köftelerinizin durduğu tabağa, pişmiş köftelerinizi koymamalısınız.

17 - Mutfak tezgahını sık sık temizleyin: Bakterilerin ürememeleri için kullanım sonrası tabak, bıçak, çatal ve kesme tahtası gibi araç gereçleri, mutfak tezgahını sıcak su ve sabunla iyice temizleyin. Kendi halinde kurumaya bırakın. Lavabo ve muslukları yıkamayı unutmayın.

12 Mayıs 2010 Çarşamba

SAGLIK VE YASAM DERGISI

Bu Yaz Sağlık ve Yaşam Dergisi' ne 1 yıllık abone olun göz sağlığınızla ilgili her türlü operasyon, uygulama ve detaylı muayenede Göz Vakfı'ndan % 15 indirim kazanın..

29 Nisan 2010 Perşembe

Radyasyon Onkolojisi

Dr. Altay Martı
Radyasyon Onkolojisi Uzm.
Kartal Eğitim ve Araştırma Hastanesi

-Radyasyon Onkolojisi dediğiniz nedir?

Aslında onkoloji geniş bir bilim dalıdır. Bundan 15-20 yıl önce daha kısıtlı bir alandaydı. Radyoterapi ülkemizde uzun yıllardır uygulanmaktadır. Bunun üzerine kemoterapi yani medikal onkolojide etkilenerek daha geniş bir alana yayıldı. Radyoterapi, radyasyon onkolojisi tümörlerin ışın tedavisi yoluyla tedavi edilmesi anlamına gelmektedir. Medikal onkolojiden farkı; kemoterapi daha çok ilaç tedavisi ile bizim sistemik dediğimiz daha yayılmış tümörlerde ilaç ile tedavi edilmesidir. İkisi arasındaki fark budur.

-Radyoterapi ne zaman başvurulan bir tedavi yöntemidir?

Radyoterapide tümörler üzerinde iki tedavi yöntemi vardır. Birincisi palyatif adını verdiğimiz daha çok bulgulara yönelik ve rahatlatmak üzere olan tedavi şeklidir. Örneğin tümör beyine ya da kemiğe sıçramışsa hastalarda oluşabilecek olası bir felç veya şiddetli bir ağrının önüne geçmek için kısa süreli yapılan tedavilerdir. Şüphesiz, hastalarının ömürlerinin uzamasının yanısıra hayat kalitelerinin de artması bizim için önemlidir. Dolayısıyla radyoterapiyi bu alanda sıklıkla kullanıyoruz. İkinci esas kullandığımı ise bazı tümörlerde birincil tedavidir. Örneğin bazı baş, boyun ve özellikle beyin tümörlerinde cerrahiden sonraki birincil ana tedavi radyoterapidir. Kemoterapi yardımcı tedavidir. Fakat bazı tümörlerde, medikal onkologların yaptığı ana tedavi kemoterapidir, radyoterapi ise lokal olarak bölgesel olarak tümörü zaptetmeye çalışır.

-İkisi aynı anda kullanılabilir mi?

Tabii ikisi aynı anda kullanılabilir. Bazı bağırsak, akciğer tümörlerinde her iki tedavi aynı anda kullanılabilinir. Burada kemoterapinin dozu daha düşük olmakla beraber radyoterapi normal sürede ve normal dozda verilir. Amaç kemoterapinin, radyoterapinin etkinliğini arttırmaya yönelik olmasıdır. Radyoterapi, kemoterapiyle birlikte verilirse çok daha etkili olur, tümör daha hızlı küçülür ve çok daha iyi cevap elde ederiz.

Süreye değinmişken radyoterapinin süresi ile kemoterapinin süresi arasında…

Kemoterapide değişik şemalar ,değişik rejimler vardır. Bunlar üç haftada bir, ayda bir ya da üst üste üç ila beş gün uygulanabilir sonra belirli bir ara verilir. Radyoterapi öyle değildir. Radyoterapi, sürekli bir tedavidir. Bu tedavi, palyatif dediğimiz hastayı rahatlatmaya yönelik tedavilerde genellikle 1-2 hafta gibi kısa sürelerdir. Ama tedaviye yönelik radyoterapilerde 3-5-7 haftaya kadar uzayabilir. Sürekli bir tedavi olup hasta her gün tedaviye girmektedir.

- Kemoterapi, radyoterapinin yanısıra destekleyici tedavi de kullanılan özellikle de Kırmızı Reishi Mantarı ile ilgili bilgi verir misiniz?

Destek tedaviler, önceleri çok suistimal edildiği için uzun yıllar doktorlar tarafından kabul görmüyordu. Son 10-15 yıl içersinde Fitoterapi dediğimiz bu destek tedaviler hakkında yurt dışında çalışmalar yapıldı ve etkinlikleri ortaya çıktı. Bilimsel olarak da çalışmaları yapılmaya başlandı. Onkoloji hastalarında, yapılan medikal tedaviye ek ve tamamlayıcı olarak daha büyük katkı sağlanması üzerine Fitoterapi gibi destek tedavilerin yanısıra sportif faaliyetler, yoga, dini inanışlar..vs girdi. Ülkemizde de keten tohumu, zerdeçal, sarı kantoron, adaçayı, yeşilçay..vs birçok bitkilerle destek tedavi yoluna gidilmektedir. Kırmızı Reishi Mantarı hakkında okuduğum bilimsel çalışmalarda geleneksel Çin tıbbında 4 asıra yaklaşan bir zamandır kullanılan bitki olduğunun farkına vardım. Önceleri, yangı giderici olarak ve diabet, karaciğer gibi hastalıklar üzerinde yüzyıllardır süre gelen bir etkinliği varmış. Fakat en son olarak bunun, tümörü önlemede veyahut teşhisi konmuş kanserli hastalarda kemoterapinin ve radyoterapinin yan etkilerini gidermede etkinliğini gösteren çalışmalar vardır. Bunların yanı sıra asıl temel noktası ise bağışıklık sistemini arttırmasıdır. Bağışıklık sistemimizde, dışarıdan gelen mikrop diye adlandırdığımız mikroorganizmalarla karşılaştığımız zaman birtakım maddelerin salgılanması gerekiyor ki onlarla mücadele edilsin. Dışarıdan gelen yabancı ajanlara karşı ki tümörde yabancı bir ajandır bir yerde, Kırmızı Reishi Mantarının vücudumuzda bağışıklık sistemini güçlendirici birtakım maddelerin harekete geçmesini sağlayan bir etkisi vardır. Bu mantarın değişik çeşitleri var ama özellikle Kırmızı Reishi Mantarı tercih edilmiştir. Çünkü bunun içinde asıl etkiyi sağlayan örneğin polisakarite denen bir madde var. Ayrıca Kırmızı Reishi Mantarı’nı C vitamini ile birlikte kullanıldığında etkinliği artmaktadır.

27 Nisan 2010 Salı

Kırmızı Reishi Çayının Hazırlanması

1. Kuru yerde saklanmalı. Dilimlenmiş ve kurutulmuş mantarlar kuru yerde saklanmalı; kesinlikle buzdolabına konulmamalıdır.
2. Günlük kullanım dozu ve şekli:
Günlük olarak 3-12 gr kurutulmuş mantardan hazırlanan çayın tüketilmesi önerilir. Paketlerimiz 3gr olup, günlük doz olarak 1-4 paket kullanılabilir. Çayın sabah ve akşam birer bardak içilmesi önerilir; ancak günlük dozu bir defada sabah içmek de aynı etkiyi sağlar, ama çay daha yoğun olacağı için tadı daha acı olur.
3. Hazırlama Şekli:
Günlük olarak tüketilecek miktardaki kuru mantar, 4 su bardağı su içine konarak kaynamaya bırakılır ve kaynama başladıktan sonra ateş kısılarak en az 30 dakika kaynatılır; tercihan ılık olarak içilir.2-3 günlük çay bir defada hazırlanıp buzdolabında saklanabilir.
4. Metal ile temas etmemeli,
Cam kapta kaynatılmalı ve muhafaza edilmeli
Kaynatma ve içim esnasında çay kesinlikle metal ile temas etmemelidir. Cam kapta kaynatılmalı ve muhafaza edilmelidir.
5. Bal ve tabii şeker ile tatlandırın
Çayın tadı acıdır; tatlandırma ihtiyacı duyulması halinde kesinlikle rafine şeker kullanılmamalı; bal , pekmez veya tabii şeker ile tatlandırılmalıdır.
6. Aç karnına içilmesi tavsiye edilir
Aç karnına içilmesi tavsiye edilir; ancak mide problemi olanlar veya acılığı nedeni ile aç karnına içemeyenler yemekten sonra içebilir.

7. Kırmızı Reishi mantarı ile birlikte C vitamini kullanımı , Kırmızı Reishiden beklenen etkinin daha kolay elde edilebilmesine yardımcı olacağından; C Vitamini bakımından zengin sebze ve meyve sularının ( örneğin portakal suyu, havuç suyu, domates suyu) çay ile birlikte tüketilmesi önerilir.

Doğanın İnsanlığa Sunduğu Yeni Güç: Reishi (Kırmızı Mantar )

Başta immun (bağışıklık) sistemi olmak üzere sağlıklı temeli korumak kaydıyla bütün yaşamsal faaliyetleri destekleyen Ganoderma Lucidum olarak da bilinen Kırmızı Reishi Mantarı yüzyıllardan beri yaygın olarak kullanılan bir mantardır.

Dr.Soner Dileklen İç Hastalıkları Uzmanı-Endokronolog

Bitkisel tedaviler son yıllarda dünyada ve ülkemizde her alanda kullanılmaya başlanmıştır. Almanya başta olmak üzere dünyanın birçok ülkesinde bitkisel tedavi klinikleri açılmış ve kanser de dahil olmak üzere birçok hastalığın tedavisi alanında hizmet vermeyi sürdürmektedir. ABD ve Avrupa’nın birçok ülkesinde üniversitelerde açılan bitkisel tedavi bölümleri birçok araştırmaya öncülük etmektedir.

İnsanın aklına ‘bu kadar insan, araştırmalarında boşa mı kürek çekiyor?’sorusu gelmektedir. Düşündüğümüzde tabii ki bu denli ciddi araştırmalar altında bilimsel veriler olmadan yapılamaz.Son yıllarda özellikle Kırmızı Reishi Mantarı bitkisel tedavilerde ön plana çıkmaya başladı. Gerek mantarın hikayesi, gerekse etkinliği Kırmızı Reishi Mantarı’na olan ilgi ve alakayı daha da arttıracağa benziyor.Kırmızı Reshi Mantarı bitkisel bir destek ürünü olarak değerlendirilmemelidir. Özellikle etki mekanizmalarıyla bağışıklık sistemi ve metabolik sistemlerde önemli yollara etki edebilmektedir.Bu özellikleri bu mantarı Japonya ve Çin 'in en önemli bitkisel ürünü haline getirmiştir. Hatta Japonya Sağlık Bakanlığı Kırmızı Reishi Mantarı’nı kanser tedavilerinde kullanılabilecek tek bitkisel ürün olarak onaylamıştır. Bitkisel tedavilerin en aktif ve ciddi yapıldığı Japonya 'da böyle önemli bir kurum tarafından onaylanmak bu ürünün ne denli özellikli olduğunu bize göstermeye yetmektedir.

Kırmızı Reishi Mantarı nerelerde etkilidir :

1-Anti kanserojen etkisi :Kanserli hücreler, anormal büyüme hızlarıyla dikkat çeker. Normal hücrelerin nasıl kanserli hücrelere dönüştüğü tam kesin olarak belirlenmemesine rağmen, bunun bir viral orijine bağlı olduğu veya muhtemelen vücudun doğal korunma sisteminde (bağışıklık sisteminde) bir değişiklik sonucunda olduğu yönünde teoriler vardır. Son yıllarda bazı insanların genetik olarak kanser risk grubunda olduğu düşünülmektedir. Bu kişiler yaşlandıkça ve bağışıklık sistemi zayıfladıkça, belli tip kanserlere yakalanma riskleri artmaktadır.Kırmızı Reishi

Mantarı hangi yolla kanseri önler? :

●Kırmızı Reishi Mantarı’nın bağışıklık sistemini güçlendirici etkisi, kanseri önlemede ve kanserle savaşta da görülmektedir. Makrofaj T-hücrelerinin, kanser hücreleriyle daha etkin olarak savaşmasında etkili olmaktadır.

●Kırmızı Reishi Mantarı’nda bulunan Beta-1, 3-D-glucan ve Beta-1,6- D-glucan isimli polisakkaritlerin, güçlü anti-tümör etkileri gösterdiği araştırmalarla belirlenmiştir. Sonuçlar kanserin tipine ve şiddetine göre değişiklik göstermektedir. Glucan maddesi, bağışıklık hücrelerinin tümör hücrelerini sarmasına yardımcı olur; bazı bilim adamları aynı zamanda kanserli hücrelerin sayısını azalttığını da savunmaktadır, böylece de bağışıklık hücreleri bunlarla daha kolay mücadele etmektedir. Bazı çalışmalarda, tümörlerde % 50 oranında gerileme kaydedilmiştir.

●Kırmızı Reishi Mantarı’nda bulunan Canthaxanthin isimli diğer bir maddenin de tümörlerin büyümesini yavaşlattığı ifade edilmektedir.

●Vücudumuz doğal olarak anti-kanser maddeler -interferon ve interleukin 1 ve 2- üretmektedir; Kırmızı Reishi Mantarı’nın düzenli tüketiminin, bu anti-kanser maddelerin üretimini teşvik ettiği ve tümör büyümesini önlediği kanıtlanmıştır.
Kırmızı Reishi Mantarı tüketimi, kanser tedavisinde Radyoterapi ve Kemoterapi esnasında görülen ve hoş olmayan (saç dökülmesi, bulantı, kusma, ağız iltihabı, boğaz ağrısı, iştah kaybı gibi) yan etkileri azaltır veya ortadan kaldırır, bu nedenle kemoterapi öncesinde, sırasında veya sonrasında kullanılabilir. Yapılan bazı çalışmalarda bu etkilerin % 90-95 oranında azaldığı belirlenmiştir. Sadece bu etkisi bile hastanın moral seviyesinde ve yaşam kalitesinde sağladığı yükselme ile hastalıkla mücadelede etkin olmaktadır. Ganoderma Lucidum insan vücudu üzerine olumsuz ve toksik etki yapan her şeyi yok eder. Bağışıklığı hiçbir toksik etki yapmaksızın güçlendirme özelliği Ganoderma Lucidumun diğer bütün ilaçlara karşı asla erişilemez üstünlüğüdür.2- Bağışıklık sistemi üzerine etkileri:Bağışıklık sisteminin ana işlevi vücuda giren virus, bakteri ve diğer mikroplar gibi patojenleri belirlemek ve bunlar vücuda herhangi bir zarar vermeden ortadan kaldırmaktır. Lökositler hastalıklara karşı vücudun birincil defans mekanizmasını oluşturur, fakat kronik ve kötü huylu hastalıklara karşı etkisizdir. Bu gibi zamanlarda lenfositler ikincil defans mekanizmasını oluşturur. Ancak lenfositler de etkisiz kalırsa, son kale olarak makrofaj T-hücreleri ortaya çıkar ve bu hücreler aktif hale geldiklerinde kanser hücreleri dahil olmak üzere tüm yabancı organizmaları yok ederler. Ancak bu hücrelerin aktive edilmesi oldukça zordur.Kırmızı Reishi Mantarı’nda bulunan polisakkaritlerden, beta-1,3-D-glucan ve beta-1,6-glukan, akyuvar ve lenfositlerin sayısının artmasına etki ettiği gibi bağışıklık sisteminin en önemli hücreleri olan makrofaj T-hücrelerinin miktarının artmasına ve aktif hale gelmesine etki ettiği bilimsel olarak kanıtlanmıştır. Kırmızı Reishi Mantarı’nın düzenli tüketimi bağışıklık sistemini güçlendirir.Eğer bağışıklık sistemde bir aksama varsa, vücuda giren tüm bu patojenler hastalıklara neden olur. Sürekli hastalık geçiren kişilerde bu mekanizmalar bozulur sonunda kişi en ufak hastalıklara karşı dirençsiz hale geçebilir. Kırmızı Reshi Mantarı bağışıklık sistemini t lenfosit aktivasyonu ile sürekli alarmda tutarak kişiyi her türlü mikrop ve tümör hücresine karşı korur.3-Kalp ve Damar üzerine etkileri :Hayvanlarda yapılan deney ve klinik çalışmalar G. Lucidumun koroner arteri genişlettiğini damarlardaki kan akışını arttırdığını ve kardiyak kapiller dolaşımını geliştirdiğini desteklemektedir. Böylece oksijen kaynağı ve kardiyak kaslardaki enerji artmaktadır.Kan akımının yavaşlaması kaynaklı kalp rahatsızlıklarında kalbin korunmasına yardım eder. Ve kalp hastalıklarınınn tedavisinde ve önlenmesinde idealdir. Ganoderma Lucidumun hipertansif hastalardaki trigliserit, lipoprotein ve kandaki kolesterol seviyesini azalttığı apaçık bellidir.Kan pıhtılaşma mekanizmalarında yaptığı olumlu etkilerin kalp krizini ve beyin felcini önlemede önemli yararları vardır.Ayrıca Kırmızı Reishi Mantarı sempatik sinir sistemi aktivasyonunu azaltarak tansiyon üzerinde de % 80’e varan düşmeler sağlamaktadır.4-Şeker hastalığı üzerine etkileri :Ganodermanın içerdiği bileşiklerden Ganoderma B ve C olarak adlandırılanların kan şekerini düşürdüğü bulunmuştur. Bu etkinliğin Ganodermann vücudun kendi dokuları tarafından kan şekerini daha iyi kullanılır hale getirmesinden kaynaklandığı anlaşılmıştır. G. Lucidum bileşenleri bu olayda yağ asitlerinin serbest kalmasını engelleme yönünde insüline destek olduğu bulunmuştur. Diyabet hastalarında şeker kontrolünün sağlanması etkinliğini bilimsel olarak ta göstermektedir. 5- Diğer sistemler üzerine etkileri :-Sempatik sinir sistemini düzenleyerek uyku düzeninin sağlanmasına, hafıza kuvvetlendirmesine, stres ve depresyona karşı koruma sağlar-Vücudun alerji yapısını düzenler, astım ve alerji ataklarının sayısının azalmasına yardım eder.-Bağışıklık sistemi üzerindeki etkileri nedeni ile hücre yenilenmesini arttırarak yaşlanmayı geciktirir.

Bebeklerinizi sıcaktan koruyun...

Uzmanlar ebeveynleri aşırı sıcak havalar için uyarıyor...Bebeğiniz sıvı almayı reddediyorsa, her zaman olduğundan daha az bez ıslatıyorsa veya kusuyorsa vakit geçirmeden doktora başvurmanız gerekiyor...
Kavurucu sıcaklar geldi çattı... Bu havalarda özellikle bebekler, ısıdan kolayca etkilendikleri için sıcak çarpması, vücutta sıvı yetersizliği gibi önemli risklere maruz kalabilir, terleme nedeniyle de cildin nemli kalan bölgelerinde isilik görülebilir. Bebekleri sıcaktan nasıl koruyabilirsiniz?
-Anne sütü alan bebeklerin sıcak günlerde fazladan emzirilmesi gerekebilir, fazladan su içmeleri gerekmez. Mama ile beslenen bebeklerin fazladan mama alması, susamış gibi gözükmeleri durumunda az miktarda kaynayıp soğutulmuş su içmeleri gerekebilir.
-Bebeği evinizdeki en serin bölgede tutun. Vantilatör çalıştırabilirsiniz, ancak vantilatörün direkt olarak bebeğe yönelik olmaması ve ev içindeki havayı dolaştırmak amacıyla kullanılması gereklidir.
-Çok sıcaksa vantilatörün önüne ıslak bir havlu koyarak havanın serinlemesini sağlayabilirsiniz. Bebeğin üşümemesine özen gösterin.
-Bebeğinizi, siz kendinizi hangi giysilerle rahat hissediyorsanız, o şekilde giydirin. Çok sıcak havalarda sadece bir atlet ve bez ile tutabilir, uyurken de ince bir çarşaf örtebilirsiniz.
-Klimanız varsa odanın çok soğuk olmamasına dikkat edin. Oda ısısının 24-26 derece olması yeterlidir.
-Dışarı çıkarken bebeği ince giydirin ancak kollarını ve bacaklarını kapatın.
-Sıcak havalarda seyahat etmekten kaçının. Gerekmesi durumunda sabah erken saatlerde seyahat edin. Bebekler araba içerisinde kolaylıkla aşırı sıcaklaşabilir. Bebeği asla arabada yalnız bırakmayın. Seyahat ederken, camdan geçen güneş ışığı bebeğin cildinde yanık oluşmasına neden olabileceğinden, bebeğin gölgede olmasına dikkat edin.
-Ilık bir banyo bebeğin serinlemesine yardımcı olabilir.
İsilik
İsilik küçük, toplu iğne başı gibi, içi su dolu, kırmızı kabarcıklardır. Sıcak havalarda cildin bez bölgesi ya da çene altı gibi nemli kalan bölgelerinde sık görülür. Cildi korumak için pişik kremleri kullanılabilir. Bebeğin bez içinde kalan bölgesi için kullandığınız pişik kremini çene altında ve isiliğe duyarlı diğer bölgelerde de da kullanabilirsiniz. Bebeğin giysilerinin sık sık değiştirilmesi, pamuklu giysilerin tercih edilmesi ve sık sık ılık banyo yaptırılması da yararlı olabilir.
Açık havada nelere dikkat etmelisiniz?
Bebeğin cildi incedir ve henüz güneşe karşı yeterli doğal korunmayı geliştirmemiştir, dolayısıyla çok daha hızlı yanar ve zarar görür. Bebeğinizi mümkün olduğunca gölgede tutun, ancak mutlaka dışarı çıkması gerekiyorsa şunlara dikkat edin:
Bebeğinize gölge oluşturun. Pusetin üzerine gereceğiniz bir çarşaf bu işi görebilir. Pusetin güneşliği varsa, onu açın.
Bebeğinizin gövdesi, kolları ve bacaklarını kapatan giysiler giydirin ve başına geniş kenarlı bir şapka takın.
Bebeğinizin elleri ya da yüzü gibi bölgeleri gölge yaparak ya da giysiler ile güneşten korumanız mümkün değilse, bebekler için özel güneş koruma kremlerini kullanın. 3*+ koruma faktörlü geniş spektrumlu bir kremi tercih edin.
Dehidrasyon (sıvı kaybı)
Bebekler yeterince sıvı almazlarsa veya ishal, kusma ya da terleme nedeniyle sıvı kaybederlerse dehidrasyon, yani vücut hücreleri ve kandan çok fazla sıvı kaybetmesi gelişebilir.
Bebeklerde dehidrasyon, bebeğin iyi gözükmemesi, her zamankinden daha gevşek veya huysuz olması, kilo kaybetmesi, cildinin kuru olması, bıngıldağın çökmesi ve her zamankinden daha az bez ıslatmasından anlaşılır.
Dehidrasyon gelişen bebekler bol sıvı almalıdır. Aksi halde hastane tedavisi gerekli olabilir. Bebeğinizde dehidrasyon olduğunu düşünüyorsanız, doktora başvurmalısınız.
Sıcak çarpması
Vücuttan çok fazla su kaybedildiğinde ve bebeğin ya da çocuğun vücut ısısı yükselmeye başladığında sıcak çarpması meydana gelir. Şiddetli olması durumunda organlara zarar verebilir ve ölümcül olabilir.
Bebek, çocuk ve yetişkinlerde sıcak çarpmasının belirtileri
Vücut ısısının yükselmesi
Normalden az idrar çıkarılması ve idrarın koyu renk olması
Susamanın artması (ancak daha sonra bebek zayıf düştükçe daha az su içebilir)
Ağız ve göz kuruluğu
Baş ağrısı, kas krampları
Uykulu hal ya da vücudun “gevşek” olması
Zihin bulanıklığı, nefes darlığı ve kusma
Koma (dokunulduğunda veya seslenildiğinde uyanmama)
Sıcak çarpması durumunda ne yapılmalı?
Bebeğiniz ya da daha büyük çocuğunuzda bu belirtilerden herhangi biri varsa acil tedavi edilmesi gereklidir. Hafif düzeyde dehidrasyon gelişen bebekler fazladan sıvı alarak düzelebilseler de, sıcak çarpması belirtilerinin ortaya çıkması durumunda çocuğun hastane veya başka bir sağlık merkezinde tedavi edilmesini gerekir.
Bebeğiniz için yardım sağlayana dek siz neler yapmalısınız?
Derhal bir ambulans çağırın veya bebeğinizi en yakın sağlık kuruluşuna götürün.Bebeği ıslak bezlerle sarın.
Bebek bilincini yitirmiş veya güvenli bir şekilde yutkunamıyor olmadığı sürece, sıvı vermeye çalışmaya devam edin.
Sıcak çarpmasını önlemek için
Bebekler serin, gölge ortamlarda tutulmalıdır. Dışarı çıkmak gerektiğinde bebeğin pusetine gölgelik yapılmalıdır.
Bebekler ve küçük çocuklar kesinlikle arabada yalnız bırakılmamalıdır.
Bebekler susadıklarını ifade edemezler, bu nedenle sıcak günlerde fazladan sıvı vermeyi siz düşünmelisiniz.
Bebeğinizin vücudu gevşek bir hal alması ya da huysuzlaşması sıcak sıkıntısının işareti olabilir ve bebeğe daha fazla sıvı vermeniz ve doktorunuza kontrol ettirmeniz gerekebilir.