Sağlık ve Yaşam oluşumu, adından da anlaşılacağı üzere, hem sağlık hem de yaşam üzerine merak ettiğiniz, öğrenmek istediğiniz ve bizlerin bilmenizde fayda olduğuna inandığımız hemen her şeyi bünyesinde barındıran bir platformdur. Bu platform çatısı altında yürütülen çalışmalar değerli takipçilerimize dergimiz, websitemiz ve prodüksiyon çalışmalarımız ile sunulmaktadır.
Bu Blogda Ara
sağlık ve yaşam dergisi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
sağlık ve yaşam dergisi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
17 Ağustos 2020 Pazartesi
20 Aralık 2010 Pazartesi
Karındaki Aort Anevrizması Ani Ölümlere Yol Açabiliyor

Genel olarak damarların genişlemesi, çapının artması ve balonlaşması olarak tanımlanabilen “anevrizma” ani ölümlere yol açabiliyor. Oysa karın aortundaki anevrizmalar basit bir ultrasonografi tetkiki ile tespit edilebiliyor!
Doç Dr. Erdal Aslım
Kalp Damar Cerrahı Uzmanı
Dünyadaki mevcut istatistikler ve rastlanma sıklığı göz önüne alındığında, ülkemizde halen binlerce tanısı konmamış aort anevrizmalı hasta olduğu tahmin ediliyor. Vücudun tüm damarlarında oluşabilen anevrizma en sık karın bölgesinde gelişiyor. Anevrizma genelde hiçbir yakınmaya yol açmadığı için tesadüfen kontrol amaçlı tetkikler yapılmadıysa damar yırtılmadan önce fark edilemiyor. Anevrizmanın ilerlemesine karşın bir önlem alınmadığı için de damar daha fazla şişiyor ve içindeki basınca dayanamayarak bir balon gibi patlıyor. Aslında karın aortundaki anevrizmalar basit bir ultrasonograf tetkiki ile tespit edilebiliyor. Bu nedenle her yetişkinin 40 yaşından sonra 5 yılda bir ultrason muayenesinden geçmesi yaşamsal önem taşıyor.
Erkeklerde kadınlara göre 3 kat fazla görülüyor
Anevrizma durumunda, çeşitli nedenlerle damarın formu bozulup genişliyor ve çapı yüzde 50 oranında genişliyor. Yani, normalde 2 santim çapa sahip olan aort damarı genişleyerek 3 santime ulaşırsa, buna aort anevrizması deniyor. Anevrizma en çok, kalpten pompalanan kanın tüm vücuda dağılımını sağlayan aort damarında oluyor. Aortun damarında da en çok karın içerisinde, böbreklerin alt kısmında bulunan karın aortunda rastlanıyor. Erkeklerde kadınlara göre 3 kat fazla görülen, aort yırtılması sonrasındaki ölüm riski de batılı ülkelerdeki istatistiklere göre yüzde 90 gibi yüksek bir oranda oluyor. Avrupa ve Amerika’daki istatistiksel araştırmalara göre 65 yaş üstündeki 100 erkekten 3 tanesinde bu hastalık görülüyor.
Ülkemizde yaklaşık 100 bin hasta saatli bomba ile yaşıyor!
İstatistikler ülkemize uyarlandığında ülke genelinde şu anda 80000 ile 100000 arasında karın aortu anevrizmatik olarak genişlemiş bir hasta grubu olduğu hesaplanıyor ve bunlara her yıl 3000 kadar yeni teşhis edilen hastanın katılımının olması gerektiği görülüyor. Bu rakamlara rağmen ülke genelinde yaklaşık olarak her yıl maksimum 1500 civarında hastaya müdahale edildiği biliniyor. Halihazırda binlerce hasta karınlarında böylesine tehlikeli bir hastalığın varlığından veya tedavi imkanlarından habersiz bir şekilde yaşıyor. adığı uyarısında bulanarak, “Belki de bazıları düşük risk ile tedavisi mümkün olabilecek bu hastalık nedeniyle yaşamlarını aniden kaybetme riski ile karşı karşıya kalıyor.” Diyor.
En büyük risk faktörü “damar sertliği” !
Aort anevrizmaları çoğunlukla ateroskleroz, halk diliyle damar sertliğinden kaynaklanıyor. Damar sertliği nedeniyle damar duvarlarında kalsiyum ve yağ plaklarının oluşturduğu deformasyonlara bağlı olarak damar duvarı deforme olup genişlemeye başlıyor ve anevrizma gerçekleşiyor. Damar sertliğinin yanı sıra farklı risk faktörleri de bulunuyor:
Ailede anevrizma varlığı
Erkek olma
Sigara kullanımı
Bacaklarda damar hastalıklarının var olması
Hipertansiyon
Kan yağlarının yüksekliği
KOAH yani bronşit veya astım gibi kronik akciğer hastalıklarına sahip olma
“Marphan sendromu” ya da “sistemik lupus”, “ ehlers danlos sendromu” gibi doğuştan gelen bağ dokusu hastalıkları ve özellikle ülkemizde daha yaygın olarak rastlanan “Behçet hastalığı” gibi hastalıklara sahip olma.
Damar bir balon gibi patlıyor!
Anevrizmada en önemli tehlike, damarın aniden yırtılarak iç kanamaya yol açabilmesi. Üstelik aort anevrizmaları genelde hiçbir şikayete neden olmadan ortaya çıkabiliyor. Dolayısıyla kontrol amaçlı tetkikler yapılmadıysa hastalar anevrizmayı yırtılmadan önce fark edemiyor. Anevrizma bazen, damar çapındaki artışa bağlı olarak omurgaya baskı yapabiliyor. Ancak bu baskının yol açtığı ağrılar, sıklıkla omurga veya böbrek ağrıları ile karıştırılabiliyor. Anevrizmanın ilerlemesine karşın bir önlem alınmadığı için de damar daha fazla şişiyor ve sonunda içindeki basınca dayanamayarak bir balon gibi patlıyor. Anevrizma yırtılırken buna şiddetli bir ağrı, bulantı ve kusma eşlik edebiliyor. Karın aortu yırtıldığında kan bir anda karın içerisine boşalıyor, kan kaybına bağlı tansiyon düşmesi ile hasta şoka giriyor. Organlara giden kan akımının durması ile hastanın yaşamı ciddi şekilde tehlikeye giriyor.
Utrasonografi ile tespit ediliyor!
Karın bölgesindeki aort anevrizmaları tesadüfen, karın içerisindeki diğer organların hastalıkları nedeni ile yapılan tetkiklerle ortaya konabiliyor. Zayıf kişilerde anevrizma karın muayenesi ile tespit ediliyor. Ancak şişman kişilerdeki yağ fazlalığı muayene ile tespite engel oluyor. Bu kişilerde henüz elle tespiti mümkün olmayan anevrizmalar için, en basit ve ucuz tetkik yöntemi “karın ultrasonografisi” oluyor. Teşhis amaçlı kullanılabilen diğer tetkikler arasında ise bilgisayarlı tomografi ve manyetik rezonans yöntemleri bulunuyor. Bu tetkikler ağrısız ve komplikasyonsuz olmakla birlikte radyasyon gibi yan etkileri bulunmuyor.
Ne zaman ameliyat?
Küçük çaplı anevrizmalar 6 ay veya 1 yıl gibi aralıklarla ultrasonograf ile düzenli olarak takip ediliyor. Bu süreçte hastanın ağır şeyler kaldırmaması, aşırı ıkınma hareketinden kaçınması, yüksek tansiyon ile savaşması, kandaki yağ oranına dikkat etmesi ve sigarayı bırakması isteniyor. Aortun çapı 5.5 santime ulaştığında ise damarın yırtılma riski olduğu için operasyon kararı alınıyor. Mevcut tıbbi bilgi ve teknolojiler eşliğinde operasyon; “klasik açık yöntem” veya “EVAR” yani “Endovasküler Aortik Stent İmplantasyonu” şeklinde kapalı yöntemler ile yapılabiliyor. Açık veya kapalı operasyondan hangisinin uygulanması gerektiğine de damarların anatomik yapısı, hastanın yaşı ve ek hastalıkları göz önüne alınarak karar veriliyor.
22 Ekim 2010 Cuma
Grip Aşısında Devrim: Mikroenjeksiyon Sistemli Grip Aşısı: İntanza


Yeni geliştirilen grip aşısı 1,5 mm boyutunda çok küçük iğneli bir enjektör ile deri altına enjekte ediliyor, deri içerisinde bağışıklık sistemi hücreleri bol miktarda bulunduğu için daha az miktarda aşı verilmesine rağmen kas içine yapılan aşılar kadar etkili… Aynı zamanda acısız ve de konforlu…
Prof. Dr. Selim Badur
İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi
Grip Çalışma Grubu Temsilcisi
Aşı yaptırmaya çekinenleri harekete geçirmek için 1,5 mm uzunluğunda çok küçük iğnesi olan mikroenjeksiyon sistemli grip aşıları piyasaya çıkarıldı. Yüksek teknoloji ürünü bu aşılar hem olan hem de uygulayan açısından yüksek konfor sağlamaktadır.
İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden Grip Çalışma Grubu temsilcisi Prof. Dr. Selim Badur aşı ile şu bilgileri verdi:
‘’Bağışıklık sistemi ile grip ilişkisi, aşı, direnç gibi konular önceliklidir. Grip aşılarında yenilikler getirildi. En önemli yeniliklerin başında Deri içine uygulanan aşıların yer alıyor. Yeni geliştirilen aşıyla 1,5 mm boyutunda çok küçük iğneli bir enjektör ile aşının deri altına enjekte edilmesine başlanıyor. Yeni aşı aynı zamanda 0,1 ml. gibi çok düşük bir hacimde deri içine veriliyor. Deri içerisinde bağışıklık sistemi hücreleri bol miktarda bulunur, böylece bu yolla verilen aşı daha az miktarda aşı verilmesine rağmen kas içine yapılan aşılar kadar etkilidir. Deri altına aşı yapmak zordur, ancak yeni çok küçük uçlu mikro injeksiyon sistemi ile bu zorluk aşılarak kitle aşılaması daha kolay hale gelecektir.
Bu yeni sistem, injeksiyon yaptırma nedeniyle, aşı olmaya çekincesi olanların da çekincelerini ortadan kaldıran ve rahatlıkla aşı olunmasını sağlayan bir sistemdir. Mikro enjeksiyon sistemli Grip aşısı ilk etapta 18-59 yaş grubundaki kişiler için uygulanacaktır. Deri içine aşı uygulamayı sağlayan bu yeni mikroenjeksiyon sisteminin aşılama oranlarını arttıracağına inanılmaktadır.
Deri içerisinde bağışıklık sistemi hücreleri bol miktarda bulunur, böylece bu yolla verilen aşı daha az miktarda aşı verilmesine rağmen kas içine yapılan aşılar kadar etkilidir. Deri altına aşı yapmak zordur, ancak yeni çok küçük uçlu mikro injeksiyon sistemi ile bu zorluk aşılarak kitle aşılaması daha kolay hale gelecektir.
Etiketler:
aşı,
badur,
bağışıklık,
cilt ve deri,
doktor,
enjeksiyon,
grip,
grip aşısı,
intanza,
mikro,
mikroenjeksiyon,
profesör,
sağlık ve yaşam dergisi,
sağlıkveyaşam,
sanofi,
selim,
sistemi
17 Eylül 2010 Cuma
Evlilik Kabusunuz Olmasın…

Kimilerinin rüyası kimilerinin kâbusu olan evlilik 4000 yıllık toplumsal bir kurum. Çoğu insan için gerekli olan bu kurum bazı insanlarda korkuya sebep oluyor. Birçok çift mutlu bir birlikteliği evlilik aşamasında bitiriyor ya da evliliğin aşkı öldürdüğüne inanıyor.
Dr. Mehmet Yavuz
Nöroloji Uzmanı
Yalnız yaşamak kimileri için en doğru yaşam biçimi. Neredeyse bekar yaşayanların sayısı evli insanlardan daha fazla. İlişkileri ve aşkı bitirdiğine inanılan evlilik kutsal bir bağlılıktan öteye sadece bir sorumluluk almak mı?
Evlilik Korkusu Nedir?
“Evlilik korkusu, kişinin çevresinde ve ailesinde yaşadığı olumsuz evlilik örneklerinden edindiği bilgiler doğrultusunda yaşadığı bir korkudur. Ayrıca evlilik korkusu psikolojik olarak yaşanan bir bağlanma korkusudur. Karşı tarafa bağımlı yaşamak onun fikirlerini önemsemek bazı insanları yalnız yaşamanın doğru olduğuna iter. Farklı kültürlerde ve farklı ailelerde yetişen kişiler birden kendilerini bu zorlu kurumun içine sürüklemek istemez. Bir başkasının sorumluluğunu almak herkes için kolay bir durum değildir. Çünkü evli olduğunuz zaman sadece kendiniz için yaşayamazsınız. Çoğul düşünerek bu doğrultuda kararalar almanız gerekir. Yeri geldiğinde fedakâr olmanız, maddi ve manevi imkânlarınızı buna göre ayarlamanız gerekir.
Evlilik Korkusuna Sebep olan faktörler nelerdir?
“Evlilik korkusuna sebep olan en büyük faktör çevresel ve ailesel faktörlerdir. Kişinin ailesinde anne ve babasının mutsuz ve sürekli tartışıyor olması bu korkuyu doğurabilir. Ayrıca kişinin çevresinde yaşayan evli çiftlerin kavgalarına ya da tartışmalarına şahit olması da bu korkunun artmasına sebep olabilir. Kişi çelişkiler yaşar kendisinin de mutsuz bir birlikteliğinin olacağına inanır. Evlenmekten vazgeçer ve evlilik kurumuna olan ilgisi de zamanla yok olur. Uzun zaman tek başına yaşayan insanlarda bu korku daha sık görülebilir. Uzun bir dönem yalnız yaşayan bir insan başka bir insanla birlikte yaşamayı kabul etmekte zorlanabilir ve evlilikten kaçabilir. Fakat bu durum mutlu bir ailede yaşamış çocuklarda da görülebilmektedir. Nedeni ise mutlu bir ailede büyüyen çocuk mükemmeliyetçi bir ruh halinde olur ve karşı taraftan da bunu bekler ve ilişkisinde yaşadığı en küçük tartışma bile onun anne ve babası kadar mutlu bir beraberliğinin olamayacağını düşünmeye başlar. Bir başka deyişle fazla mükemmeliyetçi olmak ta bu korkunun oluşmasına sebep olabilir.Özellikle bizim ülkemizde ailevi ve çevresel baskılar nedeniyle boşanmanın zor olması da evliliği engelleyen nedenlerden biridir. Kişiler evlenince bir daha ne olursa olsun boşanamayacağını düşünürler. Ayrıca nişan, düğün merasimlerinin geleneksel uygulamaları ve bunların meydana getirdiği stres de insanı evlilikten uzaklaştırabilir. Daha iyi eş bulma düşüncesi de, evliliği zorlaştıran nedenlerden biridir. Önüne çıkan adayları, ekonomik, kültürel ve eğitim alanında daha iyisini bulurum düşüncesi ile beğenmemek, bir süre sonra insanı kronik bekarlığa götürebilir.
Evli bir erkek, bekar ama sevgilisi olan bir erkeğe göre her zaman daha sadık olmak zorundadır. Bekar erkekler için günlük kaçamaklar bazı kadınlar için daha affedilir olabilir ama konu evlilik olunca, aynı hoşgörüden söz edilemez. Kılıbık olma korkusu, evlenince birçok ev işine ortak katkı sağlama, özellikle eşi çalışıyorsa, mutfak ve temizlik işlerine katılma ihtimali de kişileri evlilikten uzaklaştırabilir. Onlar için annelerinin evinde özgür ve rahat yaşamaları daha cazip gelebilir.Erkek erkeğe ya da kız kıza sosyal aktivitelerden ya da eğlencelerden uzak kalacak olma, örneğin halı saha maçlarından, çeşitli kağıt oyunlarından, ya da eğlence mekanlarına takılma huylarından vazgeçecek olmaları da kişileri evlilikten uzak tutabilir. Bu kişiler evlilik sürecinde, giderek hayatlarının rutine gireceğini ve monotonlaşacağını düşünürler. Bunların dışında aile sorumluluğu dediğimiz anne ve baba olmak ileride doğan çocuğa bir yaşam koşulu sunmaya çalışmakta evlenme düşüncesinde olan bir bireyi evlilikten uzaklaştırabilir.”
Evlilik Korkusu yaşayan insanlarda ne gibi psikolojik belirtiler olabilir?
“Bu korkuyu yaşayan kişiler bağlanmaktan korktukları için uzun süreli birlikteliklerden kaçarlar. Yalnız yaşamanın en doğru yaşam biçimi olduğuna inanırlar. Daha çok bekar ve yalnız yaşayan insanlarla görüşmek isterler. Fazla mükemmeliyetçi düşünürler. Bencil yaklaşımları olabilir. Evlilikle ilgili sorulara çelişki içeren cevaplar verebilirler.”
Evlenmesi riskli olan insanlar var mıdır?
Narsist kişilik bozukluğu olanlar evliliklerinde büyük sorunlar yaşayabilirler. Egoist, ileri derecede bencil, paylaşımı sevmeyen kişilerin evlilikleri her zaman risk taşır. Sosyal uyum bozukluğu ya da asosyal kişilik bozukluğu onların evlilikleri eğer eşlerden biri çok fedakâr değilse genellikle boşanma ile sonuçlanır. Aileler asosyal ya da antisosyal kişilik bozukluğu olan çocuklarını evlilikten uzak tutmaya çalışmalıdırlar. Evlenirse normale döner, huyları düzelir gibi gerekçelerle bunları evliliğe teşvik etmek, her zaman karşı tarafı mağdur eden bir durumdur.
Evlilik Korkusunu yenmek için neler yapılabilir?
“Evlilik korkusunun yenmek için kişi kendisine olan güvenini üstün tuttuğu gibi başkalarına olan güvenini de üstün tutmalıdır. Ön yargısız yaklaşım sergilemeli, fedakâr olunmalıdır. Paylaşımcılığı öğrenmeli bencillikten uzak durmalıdır. Doğru bir ilişkiden neler beklediğini tam anlamıyla düşünmelidir. Düzgün, düzenli ve disiplinli yaşamak, kişisel başarının anahtarlarından biridir. Bu ise çoğu kez evlilikle mümkün olabilir. Aile toplumun en küçük ünitesidir. Sağlıklı toplumlar, sağlıklı ailelerden oluşur. Sağlıklı evlilikler bir toplumun en sağlam dinamikleridir. Bu nedenle düzenli, başarılı bir yaşam ve sağlıklı, uzun ilişkiler yaşayabilmek için gerekirse psikolojik destek almaktan da kaçınmamalıdır.”
Taşların Şifalı Sırrı

Taşın insana nasıl etkisi olacak diyebilirsiniz. Ne yenir- ne içilir, bir taş nasıl fayda verebilir? Evrende var olan her şeyin birbiri üzerinde bir şekilde etkisi olduğu bilinmektedir. Canlı ya da cansız, her şeyin ve elbette ki taşların da bir enerji alanı vardır ve enerji alanları kesişen her şey birbirini etkiler. Bu etkiler nereden çıktı diyorsanız önce değerli taşların etkileri ile ilgili bu yazıyı okuyun.
Hazırlayan: Bilge Merve Savaşan
Akik
Cinsel gücü artırır. Gerginliği ve stresi azaltır. Taşımak sünnettir. Metabolizmanın düzgün çalışmasını sağlar. Kullanıcısının engelleri başarıyla aşmasını sağlar. Ekonomik başarı ve özellikle de manevi güç verir. Cesaret ve kendine güven getirir. En büyük özelliği güçlü bir irade vermesidir.
Ametist
Kuvars çeşidi olup yatıştırıcı ve ortamdaki, vücuttaki negatif elektrik enerjisini yok eder. Bağışıklık sistemini kuvvetlendirir. Heyzanogal Kristal yapısı tasa kazandırmış olduğu enerji sayesinde ortamdaki bütün kotu enerjiyi pozitife çevirir. Uykusuzluğa iyi gelir. Zekâ ile bağdaştırılır. Akla dinginlik ve sakinlik verir. Dengesiz duyguları ve gereksiz endişeleri uzaklaştırır. Sarhoşluğa karşı direnç sağladığı düşünülmüştür.
Kaplan Gözü
Sindirim sistemi bozuklukları, dalak ve pankreas üzerinde etkisi vardır. Astım hastalarına iyi gelen bir taştır. Güç ve cesaret taşı olarak bilindiğinden sadece avucumuz içinde tutarak endişelerimizden kurtulabiliriz. Dengeleyici özelliği vardır.Sinirsel spazmları ve baş ağrılarını hafifletir. Negatif enerjiden korur.
Mercan
Sedef olmak üzere cilt hastalıklarına iyi gelir. Kalbi ve dalağı kuvvetlendirir. Kişinin saygınlığını artırır. Kararlı ve güçlü olmayı sağlar. Nazara karşı etkilidir. Kişiyi yüreklendirir. Ruhsal anlayışı kuvvetlendirir. Kişinin kararlı olmasını sağlar.
Turkuaz
Sindirim sorunları için, tansiyonu düzenler ve kalp hastalıklarına iyi gelir. Cinsel cazibeyi ve kadınlık özelliklerini artırır. Kederli insanların kederlerini gönderen ve huzur duygusu vermede yardımcı olur. Özellikle sağlıkla ve sağaltımla bağdaştırılır. Göz tedavisinde kullanılırmış. Tüccarlara bolluk ve servet getirdiği düşünülürmüş
Oniks
Konsantrasyonu sağlar. Nazara karşı kullanılır. Kişiye enerji verir. Kadın- erkek kutuplaşmasını dengeler. Bağımlılıklardan kurtulmasına yardım eder. Kan basıncının düşürülmesinde faydalıdır. Gece görüsünü güçlendirir. İçsel sükûneti sağlar. Kişinin geçmişini ve güncel yaşantısını çözümlemesine yardım eder. Ruhsal gelişme sağlar. Öz kontrol ve dayanıklılıkla bağdaştırılır. Dürüstlüğü ve manevi gücü temsil eder. Eskilere göre, doğum sancılarını hafifletirmiş. Döl yatağı hastalıklarının tedavisinde kullanılmış. Uykusuzluğa iyi geldiği söylenir.
Kehribar
Ağrıyan yerlere koyulduğunda ağrıları hafifletir. Sol elde oynandığında bedenin elektriğini toplar. Para getiren bir tas lodging inanılır. Kasalara konur. Yaşamın güzel yanlarını fark etmemizi ve böylece içimizin neşe ile dolmasını sağlar. Kuzey altını olarak tanınır. Bademcik hastalıklarına iyi geldiği söylenir.
Ay taşı
Duru görü ve sezgi hassalarını geliştirmek için kullanılır. Selenit olarak tanınır. Aşkı ve sağlığı pekiştirir. Sakinleştirici ve koruyucu etkisi olduğu söylenmiştir.
Jasper
Sindirim sistemine iyi gelir. Endokrin sistemine denge getirir. Karaciğer ve safrakesesini güçlendirir. Sağlıklı ve güçlü olmamızı sağlar. Fiziksel direncimizi arttırır.
Yeşim (Nefrit)
Toksinlerin vücudumuzdan atılmasına yardımcı olur. Diş ağrıları için faydalıdır. Ağzımızda bir süre tuttuğumuzda ağrıyı alır. Kadınlarda doğum ve adet sancılarına iyi gelir. Duyularımızı dengeler. Aşkta cazibe getirir. Uzakdoğu’ da altınla eşdeğer olarak görülmektedir. Mükemmelliğin simgesi olarak görülür. Eskilerce böbrek hastalarına iyi geldiği söylenmiştir.
Yakut
Coşkunluk, ihtiras ve tutkunun sembolüdür. Mücadele gücü verir. Kullanıcısına dinçlik, şans ve aşk getirir. Dostça olmayan kötü enerjilere karşı koruyucu olduğu düşünülürmüş. Beyin ve zihin hastalıklarının tedavisinde, Ortaçağ’ da veba salgınından korunmak için kullanılmış.
Topaz
Kullanıcısına sakinlik ve sabır getirir. Aşk ve sadakatin sembolüdür. Görüşleri güçlendirir, çabuk ve pratik çözümler üretmede yardımcıdır. Birçok hastalığın tedavisinde kullanılmıştır. Kanlı yaraları, safrayı iyileştirdiği, kolera tedavisinde kullanıldığı söylenir. Telepati yeteneğini arttırır. Neşe ve hoşnutluğu uyaran bir taştır.
Lal
Cinsel enerjiyi arttıran bu taş bedeni temizler ve güçlendirir. Hayal gücünün genişlemesine de yardımcı olur.
İnci
Sadelik ve alçak gönüllülüğü simgeler. Böyle gözükmekle beraber, aslında çok kıymetli olmayı anlatır. Bu yüzden bilgeliğin ve âlimliğin simgesi olarak da görülmüştür. Eski zamanlarda anne sütünü arttırdığı düşünülürmüş.
Obsidyen
Özellikle çok hassas kişilere karşı koruyucu özelliği vardır. Zihinde oluşan heyecan duygularını engeller. Fiziksel zeminde espri gücünü arttırır. Negatif durumları yok edicidir. Stresi azaltır. Terapi yönü çoktur.
Zümrüt
Bereket ve neşe getirir. Serveti geleceği iyi bir şekilde yönlendirmek için kullanmayı kolaylaştırır. Samimiyet ve sadakatin sembolüdür. Geleceği okuyabilme gücü verir ve zihni keskinleştirir. Eski zamanlarda sara ve göz hastalıklarının tedavisinde kullanılmıştır.
Şunu deneyin: Ne çeşit etkileri olduğunu bilmediğiniz bir taşı bir süre kullanın. Kendinizde fiziksel ya da manevi herhangi bir değişiklik hissettiğinizde, o taşın ne çeşit etkileri olduğunu okuyun. Şaşıracaksınız.
Mayın Tarlasında mı Yaşıyoruz?

Mayın Tarlasında mı Yaşıyoruz?
Tüm evren bir titreşime sahip ve bir enerji gücü ile de birbirine bağlıdır. Atmosferimiz yaşamsal enerji hatlarıyla doludur. İşte Feng Shui (Fung Şuway),(çevreyi insana, huzur, mutluluk, refah ve sağlık getirecek şekilde düzenleme sanatı) bu yaşamsal enerjiye Chi diyor. Pozitif enerji olan Sheng Chi, (Şefkatli nefes) çok büyük şans, bolluk ve mutluluk getirir. Bulunduğunuz mekana bu enerjiyi çektiğinizde talihiniz açılır. Negatif enerji ise Sha Chi'yi (öldüren nefesi) yaratır. Eğer eşyalarınız kayboluyorsa, sık sık hastalanıyorsanız ve problemler bir türlü peşinizi bırakmıyorsa biliniz ki, Sha Chi sizi çevrelemiştir. Bu enerjilerin nasıl doğru olarak hareket ettiğini öğrenirsek, Chi'den en iyi şekilde yararlanabilir ve yaşantımızda önemli iyileşmeler sağlayabiliriz. Chi akışını düzenleyen sekiz araç şunlardır:
Hazırlayan: Bilge Merve Savaşan
* Işık: Her çeşit ışıklandırma malzemesi, aynalar.
* Ses: Çanlar, ziller, su, müzik.
* Renkler: Kuvvetli, parlak renkler.
* Yaşam: Çiçekler, bitkiler, balıklar, evcil hayvanlar.
* Hareket: Rüzgâr çanları, havada salınan hareket eden objeler.
* Durağanlık: Heykeller, kayalar, taşlar.
* Mekanik aletler: Her türlü elektronik alet.
* Düz hatlar: Bambudan yapılmış flütler, kılıçlar vs. .
Evimizde Chi akışının yavaş ve yumuşak dolaşarak hareket etmesini sağlamamız gereken iki önemli yer giriş ve hayatımızın üçte birini uyuyarak geçirdiğimizden yatak odasıdır.
Kapıdan girişte, pozitif enerji sağlamak için şu noktalara dikkat edilmelidir:
1- Giriş kapısının karşısında tuvalet olması veya iki katlı müstakil evlerde giriş kapısının üzerinde tuvalet olması, size gelen misafirler, tıpkı sifonun çekilisi gibi akıp gideceğinden uygun değildir.
2- Giriş kapısının karşısında merdiven ya da başka kapı olmamalıdır. Çünkü enerjinin akışı hızlı, dik olarak gelir ve diğer kapıdan çıkar.
3- Giriş kapısının karşısında ayna da olmamalı. İçeri giren enerji aynadan yansıyarak tekrar dışarı çıkar. Giriş kapısı ile aynı hat üzerinde üç veya daha fazla kapının olmaması gerekir. Bu koridorlar için de geçerlidir. Eğer üç tane kapı birbiri üzerine açılıyorsa o mekanda her zaman kavga, münakaşa problemi olacaktır.
4- Giriş kapısının karşısında sivri köşe ve kolon bulunmamalı ve giriş kapısı karşısında cam olmamalı. Aksi takdirde içeri giren enerjinin eve yayılma şansı olmayacak, tekrar dışarı çıkacak.
Yatak odasında pozitif enerji sağlamak için şu noktalara dikkat edilmelidir:
1- Ebeveyn yatak odasının güneybatı yönünde olması evlilik ilişkilerinde mutluluğu getirir. Yatak odasında mümkün olduğu kadar yang renkleri, (kırmızı, altın rengi) kullanmalıdır. Çünkü uyku yin (-) bir aktivitedir ve bu renkler enerjiyi canlandırır ve fazla uykuyu önler.
2- Yatak odasında kullanılan çarşaf ve örtüler düz renklerde seçilmeli, eğer desenli ise geometrik şekiller tercih edilmemelidir. Çünkü bu şekiller negatif enerji yayarlar ve dinlenmemizi engellerler.
3- Yatak başı pencereye dayalı veya pencerenin altında olmamalıdır.
4- Kiriş altında uyumak sakıncalıdır, çünkü kirişler ayrılığı sembolize eder ve bunların altında uyuyan kişilerin sağlık problemleri olur. Bu kural oturma mekanları için de geçerlidir.
5- Evli çiftlerin, tek kişilik iki ayrı yatağı yan yana koyup kullanması ayrılığı sembolize eder.
6- Ayaklar kapıya doğru uyunmamalıdır.
7- Yatak odanızda TV, müzik seti, bilgisayar gibi elektronik aletler bulundurulmamalıdır. Çünkü bu tip aletler elektromanyetik enerjiyi yansıtır ve sağlığınız için zararlıdır.
8- Canlı bitki sadece hasta olan insanların yatak odasında pozitif enerji akışı sağlamak için kullanılır. Bu yüzden odada canlı bitki olmamalıdır.
9- Odada su ile ilgili hiçbir şey bulunmamalıdır. (Örnek: Akvaryum)
Kaydol:
Yorumlar (Atom)

