Bu Blogda Ara

5 Ekim 2010 Salı

Devleri Devleştiren Gizli Kahraman


12 Dev Adam A Milli Basketbol Takımı, 2010 Dünya Şampiyonası’nda devleştikçe devleşti… Yorulmadan, hız kesmeden, rakiplerini bir bir devirerek tarih yazdı ve dünya ikincisi oldu. Biz de Jump Shot Basketbol Dergisi olarak devlerimizin fiziksel kapasitesini ve gücünü; kısacası kondisyonlarını artıran gizli 13’üncü kahraman Ozan Şirikci ile konuştuk.

Haber-Röportaj: Nilay Akgün

2010 Dünya Basketbol Şampiyonası’nda millilerimizi devleştiren milli takımımızın kondisyoneri Ozan Şirikci’ya ‘performansı ve fiziksel gücü nasıl bu kadar yüksek tutmayı başardıklarını’ sorduk; o da içtenlikle cevapladı.



· 14 Eylül 2010’da Dev Adam Basketbol Takımı tarih yazdı. Tarihi kahramanları maçlara nasıl hazırladınız?

Ozan Şirikci: Bir basketbol oyuncusunun maç esnasında göstermiş olduğu fiziksel performansın içerisinde genel kardiyorespiratuvar (kalp ve solunum) kondisyon, kuvvet, dayanıklılık, sıçrama, hız ve çabukluk gibi kondisyon nitelikleri olması gerekir. Bütün bu faktörler birbirlerinin gelişimlerini pozitif veya negatif yönde etkiler. Dolayısıyla ben kendi programlarımda periyodize edilmiş, basamaklı, bireysel özellikleri göz önünde bulunduran ve ihtiyaca uygun bir program hazırlamaya gayret ettim. Bildiğimiz gibi her sporcunun farklı bir vücut yapısı ve genel kondisyon seviyesi vardır; bunları mutlaka değerlendirmek durumundayız. Tabii burada oyuncularımın göstermiş olduğu çaba, motivasyon ve çalışma azmi çok üst seviyedeydi. Eğer bu motivasyonu oluşturamasaydık işimiz çok daha zordu.


· Dünya şampiyonası öncesinde takımın kondisyonu nasıldı?

Ozan Şirikci: Her oyuncu kendi takımlarında sezonu bitirdikten sonra geçen zaman içerisinde farklı kondisyon seviyelerinde kampa katıldı. Bazı oyuncularımızın sezon içi yorgunlukları devam ederken, birkaç oyuncumuzun sezon içi geçirmiş oldukları sakatlıklar hala devam ediyordu. Takımın kondisyonu tabii ki şampiyona dönemindeki gibi değildi. Kondisyon kampımız sonrasında hazırlık maçlarında takımın ne kadar yorgun olduğunu ve hazırlık maçlarında yenilgiler aldığımızı belki hatırlarsınız. Fakat bizim işimizde sabırlı olmak gerekiyor; çünkü kuvvet, çabukluk, dayanıklılık, hız gibi sporun gerektirdiği bütün bu atletik özellikler çalışma esnasında değil, toparlanma döneminde gelişiyor. Bu nedenle o dönemde ben önemli bir aşama kaydettiğimizi düşünüyorum.

· Şampiyona devam ederken kondisyonu nasıl yüksek tuttunuz?

Ozan Şirikci: Şampiyona devam ederken takımın kondisyon seviyesini korumak önemli bir gözlem işidir. Burada tabii ki head koçumuz Sayın Tanyevic’le yapmış olduğumuz toplantılarla gerekli antrenmanların metoduna ve bazı maçlarda az süre alan oyuncularımızın özel çalışmalarıyla alakalı özel çalışmalar yaptık. Eğer bir oyuncu o gün maçta az süre almışsa o oyuncunun özel bir antrenmanla kendini yüksek kondisyon seviyesinde tutması gerekir. Bunun için de hem basketbol koçları, hem ben oyuncularımızla ayrı ve özel çalışmalar yaptık.

· Devler için nasıl bir beslenme planı uyguladınız?


Ozan Şirikci: Kamp döneminde bu konuya daha “dikkatli” yaklaşmak gerekiyor. Çünkü maçlar başladığı zaman sporcu yüksek karbohidrat ihtiyacıyla karşılaşıyor. Maçların oynandığı dönemde diyet yapmak yerine karbonhidrat, protein ve hatta kullanılabilir yağ açısından zengin besinler tüketmek gerekmektedir. Fakat kamp döneminde biz oyuncularımızın oynadıkları mevkiiye göre belirli bir kilo ve "size"da olmaları gerektiğini bildiğimiz için buna göre bir yönlendirme yaparız. Fazla yağ kitlesinden kurtulması gereken veya aynı şekilde kas kitlesi kazanarak kilosunu arttırmaya çalıştığımız oyuncularımız oldu tabii ki. Antrenman ve uygulanan beslenme programı birbirine uyumlu olmalıdır.



Özel bir besin ya da enerjilerini yükseltecek doğal takviyelere gerek duydunuz mu?


Ozan Şirikci: Takviye olarak verdiğimiz bazı ergogenic yardımlar oldu. Vitamin-mineral, protein desteği, karbonhidrat desteği bunlardan birkaçı. Ayrıca maç zamanı Beta alanin, creatin gibi performansı ve toparlanmayı destekleyen takviyeler de kullandık. Fakat bütün bu saydıklarım istikrarlı bir sportif performans için olmazsa olmaz düzenli bir beslenme programı; uyku ve iyi bir antrenman programı bütününün içinde sadece %5’i teşkil eder.

· Dünyada kondisyonu artırmak için kondisyonerler ne tür takviyeleri kullanıyor? Sizin bu konu hakkındaki görüşlerinizi öğrenebilir miyiz?

Ozan Şirikci: Aslında çok güzel bir konuya değindiniz! İçerisinde doping maddesi içermeyen "ergogenic aids" yani ergojenik yardım diye adlandırdığımız bu destek ürünleri ne yazık ki inanılmaz bir ticari boyuta ulaştı. Sporcular ve maalesef kondisyon koçlarının çoğu bu ürünlere gereğinden fazla itimat ediyor ve inanıyorlar. Doping konusuna hiç girmeyeceğim çünkü o başlı başına ayrı bir konu… Fakat bu ergojenic destekler arasında L-carnitin gibi yağ yaktığına inanılan ürünler, protein ve karbohidrat destekleri, L-glutamine, L-arginin gibi amino acid grubu ve protein türevleri, vitamin mineral takviyeleri; uyarıcılar içerisinde ise cafein, guarana gibi sempatik sinir sistemini aktive eden ürünler sayılabilir. İnsanlar şunu zannediyor; “L-carnitin aldım, şimdi yağ yakacağım!” Metabolizma olarak durduğunuz yerde hiçbir şey yapmadan da belirli oranda yağ yaktığınızı biliyor muydunuz? L-carnitinin yağ yakımına yardımcı olduğunu söyleyen çalışmalar olduğu gibi belki iki katı kadar sindirimsel yolla alındığında işe yaramadığını söyleyen birçok çalışma da mevcuttur.



Citruline Malate'a gelince:) Biyokimyasını anlatmak hem okuyucular hem de sizler için kompleks olabilir. Kısaca etki mekanizmasından bahsedersek, "citruline malate": asteni (normal yorgunluktan farklı olarak oluşan ve dinlenmeyle kaybolmayan, ritim bozukluğu, uyku düzensizlikleri, dikkat ve koordinasyon eksikliği, çeşitli enfeksiyonlara neden olabilen genel sağlık durumunun kötüleşmesi) ve efor sonucu oluşabilen kronik yorgunluk sonucu oluşan performans düşüklüğünü düzeltmek için kullanılan bir üründür. Aslında citruline malate, enerji metabolizmasında var olan "krebs cycle" ya da laktik asit siklusu dediğimiz bir döngünün içerisinde bir ara üründür. Efor sonrası biriken laktik asidin ve oluşan asidozun azaltılmasında, defense mekanizması sırasında oluşan amonyumun düşürülmesinde "corrector” olarak işe yaradığı bazı çalışmalarda ortaya konulmuştur. Sonuç olarak amacı vücut enerjisini ve potansiyeli yüksek seviyede tutmaktır. Efor sonrası toparlanma döneminde, yoğun kamp dönemlerinde krampı ve yorgunluğu azalttığı, asidozu düşürdüğü söylenebilir.





Anaerobik performansı ve enerji toparlanmasını artıran ve etkisi kanıtlanmış creatin monohydrate gibi ürünler de var. Sonuç olarak bu ürünlerin kas kitlesini artırmak, yağ yakımın hızlandırmak, motivasyonu ve uyanıklığı yükseltmek gibi nedenleri olabilir. Fakat ben bilimsel olarak araştırmadığım ve inanmadığım hiçbir ürünü tavsiye etmiyorum. Bu tür takviyeleri sporcuyu motive etmek için bir dozda kullanabilirsiniz; ama performansı doğrudan bu ürünlere bağlamak cahillik. Sporda ve sportif başarıda kondisyon bilimi dünyada çok büyük bir bilim dalı… İçerisinde biyokimya, biyomekanik, neredeyse patoloji hariç bütün medikal ana bilim dallarını barındırır. İyi irdelemek ve kullanılacak maddeleri iyi tespit etmek gerekir... Son yıllarda beta alanin üzerinde yapılan çalışmalar bu maddenin dayanıklılığı artırdığını ortaya koymuş. Amerika’dayken gördüğüm 3 veya 4 maddenin atletik çalışmalarda kullanıldığı: beta alanin, creatin monohydrate kullanılabilir serbest yağ asitleri, karbohidrat ve protein shake'ler.

· Bir kondisyoner takımını maçlara nasıl hazırlar?

Ozan Şirikci: İlk önce takımdaki oyuncuların fiziksel olarak ihtiyaçlarını belirlemek ve antrenman programlarını oluşturmak için bir test prosedürü uygulamalı ve ihtiyaçlar tespit edilmelidir. Daha sonra o sporun gerektirdiği performans özelliklerini tespit etmek ve antrenmanlarda uygulamak gerekir. Bütün spor dalları için neredeyse ortak olan hız, çabukluk, reaksiyon zamanı, kuvvet, güç, dayanıklılık, çokyönlülük, koordinasyon gibi özellikler kademeli olarak geliştirilmelidir.

Örnek verecek olursak; dayanıklılığı olmayan bir sporcu ne kadar kuvvetli olursa olsun o kuvvetini maç boyunca devam ettiremezse bu özelliğinin bir anlamı yoktur. Burada kuvvette devamlılık ilkesi karşımıza çıkar. Bütün bu özellikler basitten zora, kolaydan karmaşığa, temelden kompleks hareket serisine doğru bir yol izlemelidir. Yeteri kadar kuvvete sahip olmayan bir basketbol oyuncusundan çok süratli olmasını istiyorsanız hayal görüyorsunuz demektir.

Genetik faktörlerin dışında bütün kondisyon yetileri ihtiyaca göre dizayn edilir. Bu da takıma, oyunculara, sakatlık durumuna, yaş ve cinsiyet farklılığına bağlı olarak değişir. Sorduğunuz sorunun kesin bir cevabı yoktur çünkü değişkendir. Ama temel prensipleri bilmek çok önemlidir. Dinlenme ve toparlanma faktörünü göz önünde bulundurmayan ve sürekli yükleme yapan bir antrenör belirli bir süre sonra takımda kronik yorgunluk vakalarıyla ve sürantrene dediğimiz sporcunun performansının iyileşmediği, hatta kötüleştiği sendromla karşılaşacaktır. Dediğimiz gibi çalışırken değil toparlanma döneminde kondisyon seviyesi yükselir. Bu nedenle iyi bir yüklenme-dinlenme yüzdesi yakalamak gerekir.



Ozan Şirikci kimdir?


Kahramanmaraş’ta 1977’de doğdum. Fakat Eskişehir’de büyüdüm ve eğitimimi tamamladım. İlk önce Anadolu Üniversitesi Beden Eğitimi ve Spor Yüksekokulu, ardından sporda yüksek performans üzerine çalışmak istediğim için yine Eskişehir’de Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde insan fizyolojisi ve anatomisi üzerine 5 yıl yüksek eğitimimi tamamladım. Böylece hem genel, hem de bir egzersiz fizyoloğu olarak mezun oldum. Elit düzeydeki basketbolcular üzerinde yüksek performans, maksimum oksijen kullanımı, toparlanması ve uyku fizyolojisi üzerine bilimsel çalışma yaptım ve makale yazdım. Eğitimim süresince hem kişisel, hem takım bazında kondisyonerlik yapmaya devam ettim. Bir yandan da egzersiz fizyoloji laboratuarında çalışmalarım devam etti. Daha sonra İstanbul’a yerleştim. Fenerbahçe-Ülker’de çalışmaya başladım ve son iki yıldır basketbol a milli takımımızı çalıştırıyorum. Öncesinde genç milli takımı çalıştırmıştım. Geçen sene Şampiyon FB-Ülker kadrosunda kuvvet-kondisyon koçu olarak görev yaptım. Her yıl Amerika’ya gidiyorum ve oradaki gelişmeleri yakından takip ediyorum. "Cybex international" ile biyomekanik (Boston -USA), "Athletes Performance" (Los Angeles) ile atletik performans üzerine, Newyork’ta ise NSCA(National Strength and Conditioning Association ) ile çalıştım.
Aynı zamanda ben bir basketbol ve atletizm koçuyum. Yani bütün çabam sportif başarıyı getiren çok önemli unsurlardan fiziksel kapasiteyi ve gücü artıracak konular üzerine yoğunlaşmak.

26 Eylül 2010 Pazar

Detoks Hakkında Merak Edilenler


Detoks zihinsel, ruhsal ve bedensel bir arınma sürecidir. Sağlığımızı korumak için vücudumuzu toksinlerden arındırmak çok önemlidir. Vücudumuza çeşitli yollarla giren zararlı toksinlerden kurtulmak olarak tarif edebileceğimiz detoks hakkında bütün merak edilenleri bu yazımızda yanıtlıyoruz.

Dr. Zehra Akören

Beslenme ve Diyet Uzmanı
Havada, yiyeceklerimizde, içeceklerimizde ve çevrede bulunan toksinler, vücudumuza girer. Bağışıklık sisteminin düşük olması halinde deri, nefes, vücut salgıları, sindirim ve boşaltım sistemi aracılığı ile toksinler vücudumuzda birikebilirler.
Detoks nedir?

Detoks zihinsel-ruhsal-bedensel arınmadır. Zihinsel ve ruhsal arınma bir süreç ister, bedensel arınma ise her gün vücut tarafından lenf dolaşımımız aracılığı ile doğal olarak gerçekleşir.

Detoksta amaç nedir?

Vücudumuzu toksinlerden arındırarak sağlığımızı korumak, vücudumuzdaki sıvıların asitleşmesini önlemek, asit -baz dengesini korumaktır. Sağlıklı bir vücutta kan ve vücut sıvılarının hafif alkali olması beklenir. Alkalik vücut sıvısı ve kandaki oksijen, aynı zamanda güçlü bir bağışıklık sisteminin temelidir. Kanın asitleşmesi organlarımıza ve beyin hücrelerimize zarar verebilir.

Detoks ne zaman yapılmalıdır?

Detoks ihtiyacı, kişiye ve sağlık durumuna göre değişir. Mevsim değişikliklerinde detoks yapmak vücudumuz için faydalı olabilir.

Kimlere detoks yapılmaz?

—Gebeler ve emzikliler,

—Yüksek tansiyon hastaları,

—Gut hastaları,

—Kalp-damar sağlığı bozuk olanlar,

—Kan şekeri düzensizliği yaşayanlar,

—Şeker hastaları,

—Küçük çocuklar,

—Bedenen ağır işte çalışanlar,

—Sağlık sorunu olan yaşlılar,

— Kansızlığı olanlar,

— Düzenli ilaç almak durumunda kalanlar detoks yapmamalıdırlar.

Kimler detoks yapabilir?

—Bir sağlık sorunu olmadan, fazla kiloları nedeniyle zayıflama programına girenler,

— Zihinsel bulanıklık, irritasyon, gözaltında morluklar oluşanlar,

— Kötü nefes,

— Paslı dil,

—Kabızlık,

— İshal,

— Bulantı hali,

— Ciltte yara ve akne si bulunanlar,

— Kötü beden kokusu yaşayanlar

—Sigara

–alkol tüketenler, kimyasal malzemelerle çalışanlar,

— Kan testleri normal çıkanlar detoks yapabilirler.

Kaç gün sürer?

3 günden fazla uygulanacak olan detoks programları sağlık açısından zararlı olabilir. Genelde bir günlük bir detoks programı yeterlidir.

İşte metabolizmamızı hızlandıracak ve vücudumuzu toksinlerden arındıracak çok özel detoks içecekleri…

AVAKADO-ŞEFTALİ İÇECEĞİ

1 olgun dilimlenmiş avakado,

½ kap tofu krem peynir,

1 kap taze sıkılmış şeftali veya kayısı suyu,

2 tatlı kaşığı bal,

3 ½ çay kaşığı sıvı vanilya,

2 kap buz,

Hepsini blenderdan geçiriniz.

KARIŞIK LİMONATA

11/2 kap yeşil limon suyu (taze sıkınız)

11/2 kap limonata,

11/2 kap portakal suyu,

1 kap maden suyu,

Limon dilimleri

-buz.

LİMON YAPRAĞI ve PAPATYA ÇAYI

½ kap kurutulmuş papatya,

2 yemek kaşığı kurutulmuş limon yaprağı,

1/3 kap bal,

6 su bardağı suyu kaynatınız,Ateşi kapatıp malzemeleri ilave ediniz, ağzı kapalı 10 dakika dinlendiriniz. Süzünüz ve bal karıştırarak sıcak veya buzlu içebilirsiniz.

LAVANTALI LİMONATA

4 adet taze sıkılmış limon suyu,

½ kap kurutulmuş lavanta,

½ kap bal,

5 su bardağı suyu,

2 limon kabuğu rendesi ile kaynatıp süzünüz. Lavanta ilave edip10 dakika demlendiriniz, süzünüz. Bal ve limon suyu ile karıştırınız.

BÖĞÜRTLEN+YOĞURT

3 kap böğürtlen,

1 kap light yoğurt,

1 kap light süt,

3 tatlı kaşığı bal,

4–5 kakule tohumu,

Malzemeleri blenderdan geçiriniz.

MUZ+YOĞURT

1 muz,

½ kap light yoğurt,

1–2 tatlı kaşığı bal,

2 çay kaşığı keten tohumu,

Buz,

Öncelikle keten tohumunu blenderdan geçiriniz. Diğer malzemeleri de ilave ederek blenderdan geçiriniz. Buz koyabilirsiniz

HAVUÇ+MANGO

½ Kap taze sıkılmış havuç suyu,

¼ kap kuş başı doğranmış,Mango,

¼ kap buz,

1 çay kaşığı rendelenmiş,Zencefil,

1 çay kaşığı acı biber sosu

Malzemeleri blenderdan geçiriniz.

ÇARE ÇAY

2 tatlı kaşığı yaseminli yeşil çay veya kuşburnu,

ıhlamur,

ada çayı,

3–4 kakule,

2 cm kabuk tarçın,

Fındık büyüklüğünde kök,Zencefil,

3 adet karanfil.

Çay makinesine 4 su bardağı su koyarak damıtınız. Sıcak-soğuk içebilirsiniz

NAR+PORTAKAL

1 Kap taze nar suyu,

1 kap taze portakal suyu,

1 çay kaşığı toz zencefil,

Karıştırıp içiniz.

NAR+YABAN MERSİNİ

1 kap nar suyu,

½ kap yaban mersini,

1 çubuk tarçın,

Malzemeleri kaynatmadan kısık ateşte 10 dakika haşlayıp, tarçını çıkarınız. 1 kap maden suyu ve buz ilave ediniz

17 Eylül 2010 Cuma

Evlilik Kabusunuz Olmasın…


Kimilerinin rüyası kimilerinin kâbusu olan evlilik 4000 yıllık toplumsal bir kurum. Çoğu insan için gerekli olan bu kurum bazı insanlarda korkuya sebep oluyor. Birçok çift mutlu bir birlikteliği evlilik aşamasında bitiriyor ya da evliliğin aşkı öldürdüğüne inanıyor.

Dr. Mehmet Yavuz

Nöroloji Uzmanı

Yalnız yaşamak kimileri için en doğru yaşam biçimi. Neredeyse bekar yaşayanların sayısı evli insanlardan daha fazla. İlişkileri ve aşkı bitirdiğine inanılan evlilik kutsal bir bağlılıktan öteye sadece bir sorumluluk almak mı?

Evlilik Korkusu Nedir?

“Evlilik korkusu, kişinin çevresinde ve ailesinde yaşadığı olumsuz evlilik örneklerinden edindiği bilgiler doğrultusunda yaşadığı bir korkudur. Ayrıca evlilik korkusu psikolojik olarak yaşanan bir bağlanma korkusudur. Karşı tarafa bağımlı yaşamak onun fikirlerini önemsemek bazı insanları yalnız yaşamanın doğru olduğuna iter. Farklı kültürlerde ve farklı ailelerde yetişen kişiler birden kendilerini bu zorlu kurumun içine sürüklemek istemez. Bir başkasının sorumluluğunu almak herkes için kolay bir durum değildir. Çünkü evli olduğunuz zaman sadece kendiniz için yaşayamazsınız. Çoğul düşünerek bu doğrultuda kararalar almanız gerekir. Yeri geldiğinde fedakâr olmanız, maddi ve manevi imkânlarınızı buna göre ayarlamanız gerekir.

Evlilik Korkusuna Sebep olan faktörler nelerdir?

“Evlilik korkusuna sebep olan en büyük faktör çevresel ve ailesel faktörlerdir. Kişinin ailesinde anne ve babasının mutsuz ve sürekli tartışıyor olması bu korkuyu doğurabilir. Ayrıca kişinin çevresinde yaşayan evli çiftlerin kavgalarına ya da tartışmalarına şahit olması da bu korkunun artmasına sebep olabilir. Kişi çelişkiler yaşar kendisinin de mutsuz bir birlikteliğinin olacağına inanır. Evlenmekten vazgeçer ve evlilik kurumuna olan ilgisi de zamanla yok olur. Uzun zaman tek başına yaşayan insanlarda bu korku daha sık görülebilir. Uzun bir dönem yalnız yaşayan bir insan başka bir insanla birlikte yaşamayı kabul etmekte zorlanabilir ve evlilikten kaçabilir. Fakat bu durum mutlu bir ailede yaşamış çocuklarda da görülebilmektedir. Nedeni ise mutlu bir ailede büyüyen çocuk mükemmeliyetçi bir ruh halinde olur ve karşı taraftan da bunu bekler ve ilişkisinde yaşadığı en küçük tartışma bile onun anne ve babası kadar mutlu bir beraberliğinin olamayacağını düşünmeye başlar. Bir başka deyişle fazla mükemmeliyetçi olmak ta bu korkunun oluşmasına sebep olabilir.Özellikle bizim ülkemizde ailevi ve çevresel baskılar nedeniyle boşanmanın zor olması da evliliği engelleyen nedenlerden biridir. Kişiler evlenince bir daha ne olursa olsun boşanamayacağını düşünürler. Ayrıca nişan, düğün merasimlerinin geleneksel uygulamaları ve bunların meydana getirdiği stres de insanı evlilikten uzaklaştırabilir. Daha iyi eş bulma düşüncesi de, evliliği zorlaştıran nedenlerden biridir. Önüne çıkan adayları, ekonomik, kültürel ve eğitim alanında daha iyisini bulurum düşüncesi ile beğenmemek, bir süre sonra insanı kronik bekarlığa götürebilir.

Evli bir erkek, bekar ama sevgilisi olan bir erkeğe göre her zaman daha sadık olmak zorundadır. Bekar erkekler için günlük kaçamaklar bazı kadınlar için daha affedilir olabilir ama konu evlilik olunca, aynı hoşgörüden söz edilemez. Kılıbık olma korkusu, evlenince birçok ev işine ortak katkı sağlama, özellikle eşi çalışıyorsa, mutfak ve temizlik işlerine katılma ihtimali de kişileri evlilikten uzaklaştırabilir. Onlar için annelerinin evinde özgür ve rahat yaşamaları daha cazip gelebilir.Erkek erkeğe ya da kız kıza sosyal aktivitelerden ya da eğlencelerden uzak kalacak olma, örneğin halı saha maçlarından, çeşitli kağıt oyunlarından, ya da eğlence mekanlarına takılma huylarından vazgeçecek olmaları da kişileri evlilikten uzak tutabilir. Bu kişiler evlilik sürecinde, giderek hayatlarının rutine gireceğini ve monotonlaşacağını düşünürler. Bunların dışında aile sorumluluğu dediğimiz anne ve baba olmak ileride doğan çocuğa bir yaşam koşulu sunmaya çalışmakta evlenme düşüncesinde olan bir bireyi evlilikten uzaklaştırabilir.”

Evlilik Korkusu yaşayan insanlarda ne gibi psikolojik belirtiler olabilir?

“Bu korkuyu yaşayan kişiler bağlanmaktan korktukları için uzun süreli birlikteliklerden kaçarlar. Yalnız yaşamanın en doğru yaşam biçimi olduğuna inanırlar. Daha çok bekar ve yalnız yaşayan insanlarla görüşmek isterler. Fazla mükemmeliyetçi düşünürler. Bencil yaklaşımları olabilir. Evlilikle ilgili sorulara çelişki içeren cevaplar verebilirler.”

Evlenmesi riskli olan insanlar var mıdır?

Narsist kişilik bozukluğu olanlar evliliklerinde büyük sorunlar yaşayabilirler. Egoist, ileri derecede bencil, paylaşımı sevmeyen kişilerin evlilikleri her zaman risk taşır. Sosyal uyum bozukluğu ya da asosyal kişilik bozukluğu onların evlilikleri eğer eşlerden biri çok fedakâr değilse genellikle boşanma ile sonuçlanır. Aileler asosyal ya da antisosyal kişilik bozukluğu olan çocuklarını evlilikten uzak tutmaya çalışmalıdırlar. Evlenirse normale döner, huyları düzelir gibi gerekçelerle bunları evliliğe teşvik etmek, her zaman karşı tarafı mağdur eden bir durumdur.

Evlilik Korkusunu yenmek için neler yapılabilir?

“Evlilik korkusunun yenmek için kişi kendisine olan güvenini üstün tuttuğu gibi başkalarına olan güvenini de üstün tutmalıdır. Ön yargısız yaklaşım sergilemeli, fedakâr olunmalıdır. Paylaşımcılığı öğrenmeli bencillikten uzak durmalıdır. Doğru bir ilişkiden neler beklediğini tam anlamıyla düşünmelidir. Düzgün, düzenli ve disiplinli yaşamak, kişisel başarının anahtarlarından biridir. Bu ise çoğu kez evlilikle mümkün olabilir. Aile toplumun en küçük ünitesidir. Sağlıklı toplumlar, sağlıklı ailelerden oluşur. Sağlıklı evlilikler bir toplumun en sağlam dinamikleridir. Bu nedenle düzenli, başarılı bir yaşam ve sağlıklı, uzun ilişkiler yaşayabilmek için gerekirse psikolojik destek almaktan da kaçınmamalıdır.”

Meme sağlığını koruyan testler


Meme kanseri ölüme sebebiyet vermesi açısından akciğer kanserinden sonra ikinci sırada yer alıyor. Öyle ki her yıl 375 bin kadın meme kanseri nedeniyle yaşamını yitiriyor. Oysa düzenli yapılan tetikler sayesinde 10 yıl hastalıksız yaşama şansı % 90 gibi oldukça yüksek bir oranda seyrediyor.

Prof. Dr. Hilal Ünal

Genel Cerrahi Uzmanı


Meme kanseri dünyada kadınlar arasında en sık görülen kanser türü. Ölüme yol açması açısından ise akciğer kanserinden sonra ikinci sırada yer alıyor. Yaklaşık olarak dünyada her yıl 1 milyon kadında yeni meme kanseri tespit ediliyor. Her yıl 375 bin kadın da bu kanser nedeni ile hayatını kaybediyor. Türkiye’de de her 12 kadından birinin yaşamının herhangi bir döneminde meme kanseri geliştiği belirtiliyor. Tümör çapı 1 santimetreyi geçmeden ve koltuk altına yayılmadan, erken dönemde tanı konulursa meme kanserli hastalarda uzun ve konforlu bir yaşam sağlayabilinir. Üstelik erken tanı konulduğu takdirde memenin alınmasına da gerek duyulmuyor. ‘Bu nedenle her kadının hiçbir yakınması olmasa bile belirli aralıklarla meme taraması yaptırması ve kontrolden geçmesi şart”

KENDİ KENDİNİ MUAYENE20 YAŞINDAN SONRA: Meme kanserlerinin yüzde 70’ini hastalar kendi memelerini incelerken veya muayene ederken buluyor. Bu nedenle 20 yaş sonrasında; ayda bir kez, adet bittikten sonraki ilk hafta içinde, mümkünse ayna karşısında her iki meme gözden geçirilmeli. Ayrıca meme ve koltuk altları düz bir yerde yatar durumda elle muayene edilmeli. Herhangi bir değişiklik fark edilirse, zaman kaybetmeden meme hastalıkları ile ilgilenen bir genel cerraha başvurulmalı.

DOKTOR MUAYENESİ20-40 YAŞ ARASINDA: Hiçbir yakınması olmasa bile her kadın 20 – 40 yaş arasında 3 yılda bir, 40 yaşından sonra ise yılda bir kez klinik muayene için meme konusunda deneyimli bir genel cerraha başvurması öneriliyor.

ULTRASON

Ses dalgaları aracılığıyla görüntüleme sağlayan ultrasonografi mamografiye yardımcı bir teknik olarak nitelendiriliyor. Günümüzde gelişmiş ultrasonlar ele gelmeyen ya da mamografide görülemeyen 3 milimetrelik bir lezyonu bile gösterebiliyor.

20 – 30 YAŞ ARASINDA: Ultrason, 18- 30 yaş arasındaki genç kadınlarda birinci tanı yöntemi olarak kullanılıyor. Bu yöntem genç hastalarda mamografiye göre daha çok bilgi veriyor. Çünkü en deneyimli uzmanlar bile genç kadınlarda meme yapısı yoğun olduğu için 1 santimin altındaki kitleleri tespit etmekte güçlük çekiyor. Bu nedenle kitle varlığı veya ağrı şikayetiyle başvuran genç hastalarda ultrason tercih ediliyor.

MAMOGRAFİ

Mamografi meme hastalıklarının değerlendirilmesinde x ışınları kullanılarak uygulanan bir görüntüleme yöntemi. El ile yapılan muayeneyle tespit edilemeyen meme içindeki küçük kitleler, hatta kanser öncüsü hücresel değişiklikler bile mamografi ile ortaya çıkabiliyor. Yakınması olmayan kadınlarda tarama amaçlı, yakınması olanlarda da tanı amaçlı başvuruluyor. Son yıllarda kullanıma giren dijital mamografi cihazlarıyla eskilere göre çok daha kaliteli görüntülerle daha yüksek oranda tanı koyabilme imkanı oluyor. Üstelik sanılanın aksine mamografide kullanılan radyasyon dozu çok düşük olduğu gibi vücuda zarar da vermiyor. Örneğin bilgisayar başında 6 saat geçiren bir kadın ile mamografi tarama testi yaptıran kadın aynı dozda radyasyon almış oluyor.

40 YAŞINDAN SONRA: Mamografi meme kanseri tanısında ‘altın standart’ olarak kabul ediliyor. Dünya Sağlık Örgütü (WHO), 40 yaşından itibaren her kadının yılda bir kez tarama mamografisi çektirmesinin gerekliği olduğunu belirtiyor. Eğer aileden biri, örneğin anne, anneanne, teyze , kız kardeş,hala veya babaanne meme kanserine yakalanmış ise kadın riskli grupta yer alıyor. Bu durumda mamogrbafi taramasının aile bireyinin meme kanserine yakalanma yaşından 10 yaş öncesinde yapılması gerekiyor. Mamografi 30 yaş altındaki kadınlarda önerilmiyor. Çünkü bu yaşlarda meme dokusunun yoğun olması nedeniyle mamografinin duyarlılığı azalıyor. Ayrıca meme dokusunun radyasyona duyarlılığı da bu yaş grubunda fazla oluyor.

MANYETİK REZONANS (MRI)

Yapısal ve işlevsel bulguları birleştirme özelliği nedeniyle meme kanseri için en duyarlı görüntüleme yöntemlerinden biri olarak nitelendiriliyor. Günümüzde giderek daha yaygın olarak kullanılıyor.

20’Lİ YAŞLARDA: Ultrason çok değerli bir yöntem olmasına rağmen meme kanseri tanısı için yeterli gelmiyor. Bu nedenle, birinci derece yakınlıktaki aile bireylerinden birinin erken yaşta meme kanserine yakalanmış olması veya yine aile bireylerinden birinin her iki memesinde tümör çıkmış olması gibi nedenlerden dolayı yüksek risk faktörüne sahip olan genç kadınlara da 20’li yaşlarda manyetik rezonans ile tarama yapılması gerekiyor. Manyetik rezonans bu yaş grubunda daha iyi görüntü sağladığı gibi, radyasyon dozunun düşük olması gibi büyük bir avantaj da sağlıyor.

Göz İltihabı Vakalarındaki Artışa Dikkat!


>Yaz aylarında gözde kızarıklık, yanma, sulanma, alt ve üst kirpiklerin yapışması ve kapaklarda şişme gibi şikâyetleriniz varsa dikkatli olun! Çünkü gözde iltihaplanma başlamış olabilir…

OP. DR. ŞEREF KAYABAŞ

Göz Hastalıkları Uzmanı



Yaz aylarında artış gösteren göz iltihabı salgını vakalarının bu yıl geçen yıllara oranla 2-3 kat arttığı gözlenmiştir. Göz iltihabının (Viral Konjonktivit) hızlı bir başlangıcı vardır. Sıklıkla önce bir gözde görülür, sonra diğer göze geçer. Genellikle bir hafta içerisinde tedavi ile tamamen iyileşir. Akut göz iltihabı çoğu kez yakın temas ( parmağın göz kapağı ve göze dokunması ) ile bulaşır. Daha az sıklıkla su ( havuz ) ve damlacık yolu ( öksürme ) ile bulaşma mümkündür.Bulaşmaması için dikkat edilmesi gerekenler:

- Eller çok sık sabun ve su ile yıkanmalı.

- Havlu, makyaj malzemeleri ortak kullanılmamalı.

- Parmaklarla göz ve göz kapağına dokunulmamalı ve ovuşturulmamalı.

- Hapşırma esnasında ağız- burun el veya mendil ile kapatılmalı.

- Özellikle salgın döneminde havuzlara girilmemelidir.Maalesef hastalığın oluşmasını engellemek için kullanılacak bir ilaç yoktur. Vücut direnci kuvvetli olanlar daha hafif bulgularla atlatabilir. Hastalık sonucu gözün kaybı söz konusu değildir. Çok ağır olgularda veya ilaç tedavisi uygulanmayan kişilerde gözde beyaz lekeler şeklinde iz kalabilir.

Özellikle havaların aşırı sıcak olduğu dönemlerde yüzücü gözlüğü olmadan havuz ve denize girilmemesi, ellerin göze götürülmeden önce mutlaka sabun ile iyice yıkanması ve bol sıvı, sebze ve meyve ile vücut direncinin yüksek tutulması alabileceğimiz basit ama etkili tedbirler arasındadır.

OP. DR. ŞEREF KAYABAŞ

GÖZ NURUNU KORUMA VAKFI

Taşların Şifalı Sırrı


Taşın insana nasıl etkisi olacak diyebilirsiniz. Ne yenir- ne içilir, bir taş nasıl fayda verebilir? Evrende var olan her şeyin birbiri üzerinde bir şekilde etkisi olduğu bilinmektedir. Canlı ya da cansız, her şeyin ve elbette ki taşların da bir enerji alanı vardır ve enerji alanları kesişen her şey birbirini etkiler. Bu etkiler nereden çıktı diyorsanız önce değerli taşların etkileri ile ilgili bu yazıyı okuyun.

Hazırlayan: Bilge Merve Savaşan

Akik

Cinsel gücü artırır. Gerginliği ve stresi azaltır. Taşımak sünnettir. Metabolizmanın düzgün çalışmasını sağlar. Kullanıcısının engelleri başarıyla aşmasını sağlar. Ekonomik başarı ve özellikle de manevi güç verir. Cesaret ve kendine güven getirir. En büyük özelliği güçlü bir irade vermesidir.

Ametist

Kuvars çeşidi olup yatıştırıcı ve ortamdaki, vücuttaki negatif elektrik enerjisini yok eder. Bağışıklık sistemini kuvvetlendirir. Heyzanogal Kristal yapısı tasa kazandırmış olduğu enerji sayesinde ortamdaki bütün kotu enerjiyi pozitife çevirir. Uykusuzluğa iyi gelir. Zekâ ile bağdaştırılır. Akla dinginlik ve sakinlik verir. Dengesiz duyguları ve gereksiz endişeleri uzaklaştırır. Sarhoşluğa karşı direnç sağladığı düşünülmüştür.

Kaplan Gözü

Sindirim sistemi bozuklukları, dalak ve pankreas üzerinde etkisi vardır. Astım hastalarına iyi gelen bir taştır. Güç ve cesaret taşı olarak bilindiğinden sadece avucumuz içinde tutarak endişelerimizden kurtulabiliriz. Dengeleyici özelliği vardır.Sinirsel spazmları ve baş ağrılarını hafifletir. Negatif enerjiden korur.

Mercan

Sedef olmak üzere cilt hastalıklarına iyi gelir. Kalbi ve dalağı kuvvetlendirir. Kişinin saygınlığını artırır. Kararlı ve güçlü olmayı sağlar. Nazara karşı etkilidir. Kişiyi yüreklendirir. Ruhsal anlayışı kuvvetlendirir. Kişinin kararlı olmasını sağlar.

Turkuaz

Sindirim sorunları için, tansiyonu düzenler ve kalp hastalıklarına iyi gelir. Cinsel cazibeyi ve kadınlık özelliklerini artırır. Kederli insanların kederlerini gönderen ve huzur duygusu vermede yardımcı olur. Özellikle sağlıkla ve sağaltımla bağdaştırılır. Göz tedavisinde kullanılırmış. Tüccarlara bolluk ve servet getirdiği düşünülürmüş

Oniks

Konsantrasyonu sağlar. Nazara karşı kullanılır. Kişiye enerji verir. Kadın- erkek kutuplaşmasını dengeler. Bağımlılıklardan kurtulmasına yardım eder. Kan basıncının düşürülmesinde faydalıdır. Gece görüsünü güçlendirir. İçsel sükûneti sağlar. Kişinin geçmişini ve güncel yaşantısını çözümlemesine yardım eder. Ruhsal gelişme sağlar. Öz kontrol ve dayanıklılıkla bağdaştırılır. Dürüstlüğü ve manevi gücü temsil eder. Eskilere göre, doğum sancılarını hafifletirmiş. Döl yatağı hastalıklarının tedavisinde kullanılmış. Uykusuzluğa iyi geldiği söylenir.

Kehribar

Ağrıyan yerlere koyulduğunda ağrıları hafifletir. Sol elde oynandığında bedenin elektriğini toplar. Para getiren bir tas lodging inanılır. Kasalara konur. Yaşamın güzel yanlarını fark etmemizi ve böylece içimizin neşe ile dolmasını sağlar. Kuzey altını olarak tanınır. Bademcik hastalıklarına iyi geldiği söylenir.

Ay taşı

Duru görü ve sezgi hassalarını geliştirmek için kullanılır. Selenit olarak tanınır. Aşkı ve sağlığı pekiştirir. Sakinleştirici ve koruyucu etkisi olduğu söylenmiştir.

Jasper

Sindirim sistemine iyi gelir. Endokrin sistemine denge getirir. Karaciğer ve safrakesesini güçlendirir. Sağlıklı ve güçlü olmamızı sağlar. Fiziksel direncimizi arttırır.

Yeşim (Nefrit)

Toksinlerin vücudumuzdan atılmasına yardımcı olur. Diş ağrıları için faydalıdır. Ağzımızda bir süre tuttuğumuzda ağrıyı alır. Kadınlarda doğum ve adet sancılarına iyi gelir. Duyularımızı dengeler. Aşkta cazibe getirir. Uzakdoğu’ da altınla eşdeğer olarak görülmektedir. Mükemmelliğin simgesi olarak görülür. Eskilerce böbrek hastalarına iyi geldiği söylenmiştir.

Yakut

Coşkunluk, ihtiras ve tutkunun sembolüdür. Mücadele gücü verir. Kullanıcısına dinçlik, şans ve aşk getirir. Dostça olmayan kötü enerjilere karşı koruyucu olduğu düşünülürmüş. Beyin ve zihin hastalıklarının tedavisinde, Ortaçağ’ da veba salgınından korunmak için kullanılmış.

Topaz

Kullanıcısına sakinlik ve sabır getirir. Aşk ve sadakatin sembolüdür. Görüşleri güçlendirir, çabuk ve pratik çözümler üretmede yardımcıdır. Birçok hastalığın tedavisinde kullanılmıştır. Kanlı yaraları, safrayı iyileştirdiği, kolera tedavisinde kullanıldığı söylenir. Telepati yeteneğini arttırır. Neşe ve hoşnutluğu uyaran bir taştır.

Lal

Cinsel enerjiyi arttıran bu taş bedeni temizler ve güçlendirir. Hayal gücünün genişlemesine de yardımcı olur.

İnci

Sadelik ve alçak gönüllülüğü simgeler. Böyle gözükmekle beraber, aslında çok kıymetli olmayı anlatır. Bu yüzden bilgeliğin ve âlimliğin simgesi olarak da görülmüştür. Eski zamanlarda anne sütünü arttırdığı düşünülürmüş.

Obsidyen

Özellikle çok hassas kişilere karşı koruyucu özelliği vardır. Zihinde oluşan heyecan duygularını engeller. Fiziksel zeminde espri gücünü arttırır. Negatif durumları yok edicidir. Stresi azaltır. Terapi yönü çoktur.

Zümrüt

Bereket ve neşe getirir. Serveti geleceği iyi bir şekilde yönlendirmek için kullanmayı kolaylaştırır. Samimiyet ve sadakatin sembolüdür. Geleceği okuyabilme gücü verir ve zihni keskinleştirir. Eski zamanlarda sara ve göz hastalıklarının tedavisinde kullanılmıştır.

Şunu deneyin: Ne çeşit etkileri olduğunu bilmediğiniz bir taşı bir süre kullanın. Kendinizde fiziksel ya da manevi herhangi bir değişiklik hissettiğinizde, o taşın ne çeşit etkileri olduğunu okuyun. Şaşıracaksınız.