Bu Blogda Ara

17 Eylül 2010 Cuma

Evlilik Kabusunuz Olmasın…


Kimilerinin rüyası kimilerinin kâbusu olan evlilik 4000 yıllık toplumsal bir kurum. Çoğu insan için gerekli olan bu kurum bazı insanlarda korkuya sebep oluyor. Birçok çift mutlu bir birlikteliği evlilik aşamasında bitiriyor ya da evliliğin aşkı öldürdüğüne inanıyor.

Dr. Mehmet Yavuz

Nöroloji Uzmanı

Yalnız yaşamak kimileri için en doğru yaşam biçimi. Neredeyse bekar yaşayanların sayısı evli insanlardan daha fazla. İlişkileri ve aşkı bitirdiğine inanılan evlilik kutsal bir bağlılıktan öteye sadece bir sorumluluk almak mı?

Evlilik Korkusu Nedir?

“Evlilik korkusu, kişinin çevresinde ve ailesinde yaşadığı olumsuz evlilik örneklerinden edindiği bilgiler doğrultusunda yaşadığı bir korkudur. Ayrıca evlilik korkusu psikolojik olarak yaşanan bir bağlanma korkusudur. Karşı tarafa bağımlı yaşamak onun fikirlerini önemsemek bazı insanları yalnız yaşamanın doğru olduğuna iter. Farklı kültürlerde ve farklı ailelerde yetişen kişiler birden kendilerini bu zorlu kurumun içine sürüklemek istemez. Bir başkasının sorumluluğunu almak herkes için kolay bir durum değildir. Çünkü evli olduğunuz zaman sadece kendiniz için yaşayamazsınız. Çoğul düşünerek bu doğrultuda kararalar almanız gerekir. Yeri geldiğinde fedakâr olmanız, maddi ve manevi imkânlarınızı buna göre ayarlamanız gerekir.

Evlilik Korkusuna Sebep olan faktörler nelerdir?

“Evlilik korkusuna sebep olan en büyük faktör çevresel ve ailesel faktörlerdir. Kişinin ailesinde anne ve babasının mutsuz ve sürekli tartışıyor olması bu korkuyu doğurabilir. Ayrıca kişinin çevresinde yaşayan evli çiftlerin kavgalarına ya da tartışmalarına şahit olması da bu korkunun artmasına sebep olabilir. Kişi çelişkiler yaşar kendisinin de mutsuz bir birlikteliğinin olacağına inanır. Evlenmekten vazgeçer ve evlilik kurumuna olan ilgisi de zamanla yok olur. Uzun zaman tek başına yaşayan insanlarda bu korku daha sık görülebilir. Uzun bir dönem yalnız yaşayan bir insan başka bir insanla birlikte yaşamayı kabul etmekte zorlanabilir ve evlilikten kaçabilir. Fakat bu durum mutlu bir ailede yaşamış çocuklarda da görülebilmektedir. Nedeni ise mutlu bir ailede büyüyen çocuk mükemmeliyetçi bir ruh halinde olur ve karşı taraftan da bunu bekler ve ilişkisinde yaşadığı en küçük tartışma bile onun anne ve babası kadar mutlu bir beraberliğinin olamayacağını düşünmeye başlar. Bir başka deyişle fazla mükemmeliyetçi olmak ta bu korkunun oluşmasına sebep olabilir.Özellikle bizim ülkemizde ailevi ve çevresel baskılar nedeniyle boşanmanın zor olması da evliliği engelleyen nedenlerden biridir. Kişiler evlenince bir daha ne olursa olsun boşanamayacağını düşünürler. Ayrıca nişan, düğün merasimlerinin geleneksel uygulamaları ve bunların meydana getirdiği stres de insanı evlilikten uzaklaştırabilir. Daha iyi eş bulma düşüncesi de, evliliği zorlaştıran nedenlerden biridir. Önüne çıkan adayları, ekonomik, kültürel ve eğitim alanında daha iyisini bulurum düşüncesi ile beğenmemek, bir süre sonra insanı kronik bekarlığa götürebilir.

Evli bir erkek, bekar ama sevgilisi olan bir erkeğe göre her zaman daha sadık olmak zorundadır. Bekar erkekler için günlük kaçamaklar bazı kadınlar için daha affedilir olabilir ama konu evlilik olunca, aynı hoşgörüden söz edilemez. Kılıbık olma korkusu, evlenince birçok ev işine ortak katkı sağlama, özellikle eşi çalışıyorsa, mutfak ve temizlik işlerine katılma ihtimali de kişileri evlilikten uzaklaştırabilir. Onlar için annelerinin evinde özgür ve rahat yaşamaları daha cazip gelebilir.Erkek erkeğe ya da kız kıza sosyal aktivitelerden ya da eğlencelerden uzak kalacak olma, örneğin halı saha maçlarından, çeşitli kağıt oyunlarından, ya da eğlence mekanlarına takılma huylarından vazgeçecek olmaları da kişileri evlilikten uzak tutabilir. Bu kişiler evlilik sürecinde, giderek hayatlarının rutine gireceğini ve monotonlaşacağını düşünürler. Bunların dışında aile sorumluluğu dediğimiz anne ve baba olmak ileride doğan çocuğa bir yaşam koşulu sunmaya çalışmakta evlenme düşüncesinde olan bir bireyi evlilikten uzaklaştırabilir.”

Evlilik Korkusu yaşayan insanlarda ne gibi psikolojik belirtiler olabilir?

“Bu korkuyu yaşayan kişiler bağlanmaktan korktukları için uzun süreli birlikteliklerden kaçarlar. Yalnız yaşamanın en doğru yaşam biçimi olduğuna inanırlar. Daha çok bekar ve yalnız yaşayan insanlarla görüşmek isterler. Fazla mükemmeliyetçi düşünürler. Bencil yaklaşımları olabilir. Evlilikle ilgili sorulara çelişki içeren cevaplar verebilirler.”

Evlenmesi riskli olan insanlar var mıdır?

Narsist kişilik bozukluğu olanlar evliliklerinde büyük sorunlar yaşayabilirler. Egoist, ileri derecede bencil, paylaşımı sevmeyen kişilerin evlilikleri her zaman risk taşır. Sosyal uyum bozukluğu ya da asosyal kişilik bozukluğu onların evlilikleri eğer eşlerden biri çok fedakâr değilse genellikle boşanma ile sonuçlanır. Aileler asosyal ya da antisosyal kişilik bozukluğu olan çocuklarını evlilikten uzak tutmaya çalışmalıdırlar. Evlenirse normale döner, huyları düzelir gibi gerekçelerle bunları evliliğe teşvik etmek, her zaman karşı tarafı mağdur eden bir durumdur.

Evlilik Korkusunu yenmek için neler yapılabilir?

“Evlilik korkusunun yenmek için kişi kendisine olan güvenini üstün tuttuğu gibi başkalarına olan güvenini de üstün tutmalıdır. Ön yargısız yaklaşım sergilemeli, fedakâr olunmalıdır. Paylaşımcılığı öğrenmeli bencillikten uzak durmalıdır. Doğru bir ilişkiden neler beklediğini tam anlamıyla düşünmelidir. Düzgün, düzenli ve disiplinli yaşamak, kişisel başarının anahtarlarından biridir. Bu ise çoğu kez evlilikle mümkün olabilir. Aile toplumun en küçük ünitesidir. Sağlıklı toplumlar, sağlıklı ailelerden oluşur. Sağlıklı evlilikler bir toplumun en sağlam dinamikleridir. Bu nedenle düzenli, başarılı bir yaşam ve sağlıklı, uzun ilişkiler yaşayabilmek için gerekirse psikolojik destek almaktan da kaçınmamalıdır.”

Meme sağlığını koruyan testler


Meme kanseri ölüme sebebiyet vermesi açısından akciğer kanserinden sonra ikinci sırada yer alıyor. Öyle ki her yıl 375 bin kadın meme kanseri nedeniyle yaşamını yitiriyor. Oysa düzenli yapılan tetikler sayesinde 10 yıl hastalıksız yaşama şansı % 90 gibi oldukça yüksek bir oranda seyrediyor.

Prof. Dr. Hilal Ünal

Genel Cerrahi Uzmanı


Meme kanseri dünyada kadınlar arasında en sık görülen kanser türü. Ölüme yol açması açısından ise akciğer kanserinden sonra ikinci sırada yer alıyor. Yaklaşık olarak dünyada her yıl 1 milyon kadında yeni meme kanseri tespit ediliyor. Her yıl 375 bin kadın da bu kanser nedeni ile hayatını kaybediyor. Türkiye’de de her 12 kadından birinin yaşamının herhangi bir döneminde meme kanseri geliştiği belirtiliyor. Tümör çapı 1 santimetreyi geçmeden ve koltuk altına yayılmadan, erken dönemde tanı konulursa meme kanserli hastalarda uzun ve konforlu bir yaşam sağlayabilinir. Üstelik erken tanı konulduğu takdirde memenin alınmasına da gerek duyulmuyor. ‘Bu nedenle her kadının hiçbir yakınması olmasa bile belirli aralıklarla meme taraması yaptırması ve kontrolden geçmesi şart”

KENDİ KENDİNİ MUAYENE20 YAŞINDAN SONRA: Meme kanserlerinin yüzde 70’ini hastalar kendi memelerini incelerken veya muayene ederken buluyor. Bu nedenle 20 yaş sonrasında; ayda bir kez, adet bittikten sonraki ilk hafta içinde, mümkünse ayna karşısında her iki meme gözden geçirilmeli. Ayrıca meme ve koltuk altları düz bir yerde yatar durumda elle muayene edilmeli. Herhangi bir değişiklik fark edilirse, zaman kaybetmeden meme hastalıkları ile ilgilenen bir genel cerraha başvurulmalı.

DOKTOR MUAYENESİ20-40 YAŞ ARASINDA: Hiçbir yakınması olmasa bile her kadın 20 – 40 yaş arasında 3 yılda bir, 40 yaşından sonra ise yılda bir kez klinik muayene için meme konusunda deneyimli bir genel cerraha başvurması öneriliyor.

ULTRASON

Ses dalgaları aracılığıyla görüntüleme sağlayan ultrasonografi mamografiye yardımcı bir teknik olarak nitelendiriliyor. Günümüzde gelişmiş ultrasonlar ele gelmeyen ya da mamografide görülemeyen 3 milimetrelik bir lezyonu bile gösterebiliyor.

20 – 30 YAŞ ARASINDA: Ultrason, 18- 30 yaş arasındaki genç kadınlarda birinci tanı yöntemi olarak kullanılıyor. Bu yöntem genç hastalarda mamografiye göre daha çok bilgi veriyor. Çünkü en deneyimli uzmanlar bile genç kadınlarda meme yapısı yoğun olduğu için 1 santimin altındaki kitleleri tespit etmekte güçlük çekiyor. Bu nedenle kitle varlığı veya ağrı şikayetiyle başvuran genç hastalarda ultrason tercih ediliyor.

MAMOGRAFİ

Mamografi meme hastalıklarının değerlendirilmesinde x ışınları kullanılarak uygulanan bir görüntüleme yöntemi. El ile yapılan muayeneyle tespit edilemeyen meme içindeki küçük kitleler, hatta kanser öncüsü hücresel değişiklikler bile mamografi ile ortaya çıkabiliyor. Yakınması olmayan kadınlarda tarama amaçlı, yakınması olanlarda da tanı amaçlı başvuruluyor. Son yıllarda kullanıma giren dijital mamografi cihazlarıyla eskilere göre çok daha kaliteli görüntülerle daha yüksek oranda tanı koyabilme imkanı oluyor. Üstelik sanılanın aksine mamografide kullanılan radyasyon dozu çok düşük olduğu gibi vücuda zarar da vermiyor. Örneğin bilgisayar başında 6 saat geçiren bir kadın ile mamografi tarama testi yaptıran kadın aynı dozda radyasyon almış oluyor.

40 YAŞINDAN SONRA: Mamografi meme kanseri tanısında ‘altın standart’ olarak kabul ediliyor. Dünya Sağlık Örgütü (WHO), 40 yaşından itibaren her kadının yılda bir kez tarama mamografisi çektirmesinin gerekliği olduğunu belirtiyor. Eğer aileden biri, örneğin anne, anneanne, teyze , kız kardeş,hala veya babaanne meme kanserine yakalanmış ise kadın riskli grupta yer alıyor. Bu durumda mamogrbafi taramasının aile bireyinin meme kanserine yakalanma yaşından 10 yaş öncesinde yapılması gerekiyor. Mamografi 30 yaş altındaki kadınlarda önerilmiyor. Çünkü bu yaşlarda meme dokusunun yoğun olması nedeniyle mamografinin duyarlılığı azalıyor. Ayrıca meme dokusunun radyasyona duyarlılığı da bu yaş grubunda fazla oluyor.

MANYETİK REZONANS (MRI)

Yapısal ve işlevsel bulguları birleştirme özelliği nedeniyle meme kanseri için en duyarlı görüntüleme yöntemlerinden biri olarak nitelendiriliyor. Günümüzde giderek daha yaygın olarak kullanılıyor.

20’Lİ YAŞLARDA: Ultrason çok değerli bir yöntem olmasına rağmen meme kanseri tanısı için yeterli gelmiyor. Bu nedenle, birinci derece yakınlıktaki aile bireylerinden birinin erken yaşta meme kanserine yakalanmış olması veya yine aile bireylerinden birinin her iki memesinde tümör çıkmış olması gibi nedenlerden dolayı yüksek risk faktörüne sahip olan genç kadınlara da 20’li yaşlarda manyetik rezonans ile tarama yapılması gerekiyor. Manyetik rezonans bu yaş grubunda daha iyi görüntü sağladığı gibi, radyasyon dozunun düşük olması gibi büyük bir avantaj da sağlıyor.

Göz İltihabı Vakalarındaki Artışa Dikkat!


>Yaz aylarında gözde kızarıklık, yanma, sulanma, alt ve üst kirpiklerin yapışması ve kapaklarda şişme gibi şikâyetleriniz varsa dikkatli olun! Çünkü gözde iltihaplanma başlamış olabilir…

OP. DR. ŞEREF KAYABAŞ

Göz Hastalıkları Uzmanı



Yaz aylarında artış gösteren göz iltihabı salgını vakalarının bu yıl geçen yıllara oranla 2-3 kat arttığı gözlenmiştir. Göz iltihabının (Viral Konjonktivit) hızlı bir başlangıcı vardır. Sıklıkla önce bir gözde görülür, sonra diğer göze geçer. Genellikle bir hafta içerisinde tedavi ile tamamen iyileşir. Akut göz iltihabı çoğu kez yakın temas ( parmağın göz kapağı ve göze dokunması ) ile bulaşır. Daha az sıklıkla su ( havuz ) ve damlacık yolu ( öksürme ) ile bulaşma mümkündür.Bulaşmaması için dikkat edilmesi gerekenler:

- Eller çok sık sabun ve su ile yıkanmalı.

- Havlu, makyaj malzemeleri ortak kullanılmamalı.

- Parmaklarla göz ve göz kapağına dokunulmamalı ve ovuşturulmamalı.

- Hapşırma esnasında ağız- burun el veya mendil ile kapatılmalı.

- Özellikle salgın döneminde havuzlara girilmemelidir.Maalesef hastalığın oluşmasını engellemek için kullanılacak bir ilaç yoktur. Vücut direnci kuvvetli olanlar daha hafif bulgularla atlatabilir. Hastalık sonucu gözün kaybı söz konusu değildir. Çok ağır olgularda veya ilaç tedavisi uygulanmayan kişilerde gözde beyaz lekeler şeklinde iz kalabilir.

Özellikle havaların aşırı sıcak olduğu dönemlerde yüzücü gözlüğü olmadan havuz ve denize girilmemesi, ellerin göze götürülmeden önce mutlaka sabun ile iyice yıkanması ve bol sıvı, sebze ve meyve ile vücut direncinin yüksek tutulması alabileceğimiz basit ama etkili tedbirler arasındadır.

OP. DR. ŞEREF KAYABAŞ

GÖZ NURUNU KORUMA VAKFI

Taşların Şifalı Sırrı


Taşın insana nasıl etkisi olacak diyebilirsiniz. Ne yenir- ne içilir, bir taş nasıl fayda verebilir? Evrende var olan her şeyin birbiri üzerinde bir şekilde etkisi olduğu bilinmektedir. Canlı ya da cansız, her şeyin ve elbette ki taşların da bir enerji alanı vardır ve enerji alanları kesişen her şey birbirini etkiler. Bu etkiler nereden çıktı diyorsanız önce değerli taşların etkileri ile ilgili bu yazıyı okuyun.

Hazırlayan: Bilge Merve Savaşan

Akik

Cinsel gücü artırır. Gerginliği ve stresi azaltır. Taşımak sünnettir. Metabolizmanın düzgün çalışmasını sağlar. Kullanıcısının engelleri başarıyla aşmasını sağlar. Ekonomik başarı ve özellikle de manevi güç verir. Cesaret ve kendine güven getirir. En büyük özelliği güçlü bir irade vermesidir.

Ametist

Kuvars çeşidi olup yatıştırıcı ve ortamdaki, vücuttaki negatif elektrik enerjisini yok eder. Bağışıklık sistemini kuvvetlendirir. Heyzanogal Kristal yapısı tasa kazandırmış olduğu enerji sayesinde ortamdaki bütün kotu enerjiyi pozitife çevirir. Uykusuzluğa iyi gelir. Zekâ ile bağdaştırılır. Akla dinginlik ve sakinlik verir. Dengesiz duyguları ve gereksiz endişeleri uzaklaştırır. Sarhoşluğa karşı direnç sağladığı düşünülmüştür.

Kaplan Gözü

Sindirim sistemi bozuklukları, dalak ve pankreas üzerinde etkisi vardır. Astım hastalarına iyi gelen bir taştır. Güç ve cesaret taşı olarak bilindiğinden sadece avucumuz içinde tutarak endişelerimizden kurtulabiliriz. Dengeleyici özelliği vardır.Sinirsel spazmları ve baş ağrılarını hafifletir. Negatif enerjiden korur.

Mercan

Sedef olmak üzere cilt hastalıklarına iyi gelir. Kalbi ve dalağı kuvvetlendirir. Kişinin saygınlığını artırır. Kararlı ve güçlü olmayı sağlar. Nazara karşı etkilidir. Kişiyi yüreklendirir. Ruhsal anlayışı kuvvetlendirir. Kişinin kararlı olmasını sağlar.

Turkuaz

Sindirim sorunları için, tansiyonu düzenler ve kalp hastalıklarına iyi gelir. Cinsel cazibeyi ve kadınlık özelliklerini artırır. Kederli insanların kederlerini gönderen ve huzur duygusu vermede yardımcı olur. Özellikle sağlıkla ve sağaltımla bağdaştırılır. Göz tedavisinde kullanılırmış. Tüccarlara bolluk ve servet getirdiği düşünülürmüş

Oniks

Konsantrasyonu sağlar. Nazara karşı kullanılır. Kişiye enerji verir. Kadın- erkek kutuplaşmasını dengeler. Bağımlılıklardan kurtulmasına yardım eder. Kan basıncının düşürülmesinde faydalıdır. Gece görüsünü güçlendirir. İçsel sükûneti sağlar. Kişinin geçmişini ve güncel yaşantısını çözümlemesine yardım eder. Ruhsal gelişme sağlar. Öz kontrol ve dayanıklılıkla bağdaştırılır. Dürüstlüğü ve manevi gücü temsil eder. Eskilere göre, doğum sancılarını hafifletirmiş. Döl yatağı hastalıklarının tedavisinde kullanılmış. Uykusuzluğa iyi geldiği söylenir.

Kehribar

Ağrıyan yerlere koyulduğunda ağrıları hafifletir. Sol elde oynandığında bedenin elektriğini toplar. Para getiren bir tas lodging inanılır. Kasalara konur. Yaşamın güzel yanlarını fark etmemizi ve böylece içimizin neşe ile dolmasını sağlar. Kuzey altını olarak tanınır. Bademcik hastalıklarına iyi geldiği söylenir.

Ay taşı

Duru görü ve sezgi hassalarını geliştirmek için kullanılır. Selenit olarak tanınır. Aşkı ve sağlığı pekiştirir. Sakinleştirici ve koruyucu etkisi olduğu söylenmiştir.

Jasper

Sindirim sistemine iyi gelir. Endokrin sistemine denge getirir. Karaciğer ve safrakesesini güçlendirir. Sağlıklı ve güçlü olmamızı sağlar. Fiziksel direncimizi arttırır.

Yeşim (Nefrit)

Toksinlerin vücudumuzdan atılmasına yardımcı olur. Diş ağrıları için faydalıdır. Ağzımızda bir süre tuttuğumuzda ağrıyı alır. Kadınlarda doğum ve adet sancılarına iyi gelir. Duyularımızı dengeler. Aşkta cazibe getirir. Uzakdoğu’ da altınla eşdeğer olarak görülmektedir. Mükemmelliğin simgesi olarak görülür. Eskilerce böbrek hastalarına iyi geldiği söylenmiştir.

Yakut

Coşkunluk, ihtiras ve tutkunun sembolüdür. Mücadele gücü verir. Kullanıcısına dinçlik, şans ve aşk getirir. Dostça olmayan kötü enerjilere karşı koruyucu olduğu düşünülürmüş. Beyin ve zihin hastalıklarının tedavisinde, Ortaçağ’ da veba salgınından korunmak için kullanılmış.

Topaz

Kullanıcısına sakinlik ve sabır getirir. Aşk ve sadakatin sembolüdür. Görüşleri güçlendirir, çabuk ve pratik çözümler üretmede yardımcıdır. Birçok hastalığın tedavisinde kullanılmıştır. Kanlı yaraları, safrayı iyileştirdiği, kolera tedavisinde kullanıldığı söylenir. Telepati yeteneğini arttırır. Neşe ve hoşnutluğu uyaran bir taştır.

Lal

Cinsel enerjiyi arttıran bu taş bedeni temizler ve güçlendirir. Hayal gücünün genişlemesine de yardımcı olur.

İnci

Sadelik ve alçak gönüllülüğü simgeler. Böyle gözükmekle beraber, aslında çok kıymetli olmayı anlatır. Bu yüzden bilgeliğin ve âlimliğin simgesi olarak da görülmüştür. Eski zamanlarda anne sütünü arttırdığı düşünülürmüş.

Obsidyen

Özellikle çok hassas kişilere karşı koruyucu özelliği vardır. Zihinde oluşan heyecan duygularını engeller. Fiziksel zeminde espri gücünü arttırır. Negatif durumları yok edicidir. Stresi azaltır. Terapi yönü çoktur.

Zümrüt

Bereket ve neşe getirir. Serveti geleceği iyi bir şekilde yönlendirmek için kullanmayı kolaylaştırır. Samimiyet ve sadakatin sembolüdür. Geleceği okuyabilme gücü verir ve zihni keskinleştirir. Eski zamanlarda sara ve göz hastalıklarının tedavisinde kullanılmıştır.

Şunu deneyin: Ne çeşit etkileri olduğunu bilmediğiniz bir taşı bir süre kullanın. Kendinizde fiziksel ya da manevi herhangi bir değişiklik hissettiğinizde, o taşın ne çeşit etkileri olduğunu okuyun. Şaşıracaksınız.

Mayın Tarlasında mı Yaşıyoruz?


Mayın Tarlasında mı Yaşıyoruz?


Tüm evren bir titreşime sahip ve bir enerji gücü ile de birbirine bağlıdır. Atmosferimiz yaşamsal enerji hatlarıyla doludur. İşte Feng Shui (Fung Şuway),(çevreyi insana, huzur, mutluluk, refah ve sağlık getirecek şekilde düzenleme sanatı) bu yaşamsal enerjiye Chi diyor. Pozitif enerji olan Sheng Chi, (Şefkatli nefes) çok büyük şans, bolluk ve mutluluk getirir. Bulunduğunuz mekana bu enerjiyi çektiğinizde talihiniz açılır. Negatif enerji ise Sha Chi'yi (öldüren nefesi) yaratır. Eğer eşyalarınız kayboluyorsa, sık sık hastalanıyorsanız ve problemler bir türlü peşinizi bırakmıyorsa biliniz ki, Sha Chi sizi çevrelemiştir. Bu enerjilerin nasıl doğru olarak hareket ettiğini öğrenirsek, Chi'den en iyi şekilde yararlanabilir ve yaşantımızda önemli iyileşmeler sağlayabiliriz. Chi akışını düzenleyen sekiz araç şunlardır:

Hazırlayan: Bilge Merve Savaşan

* Işık: Her çeşit ışıklandırma malzemesi, aynalar.
* Ses: Çanlar, ziller, su, müzik.
* Renkler: Kuvvetli, parlak renkler.
* Yaşam: Çiçekler, bitkiler, balıklar, evcil hayvanlar.
* Hareket: Rüzgâr çanları, havada salınan hareket eden objeler.
* Durağanlık: Heykeller, kayalar, taşlar.
* Mekanik aletler: Her türlü elektronik alet.
* Düz hatlar: Bambudan yapılmış flütler, kılıçlar vs. .

Evimizde Chi akışının yavaş ve yumuşak dolaşarak hareket etmesini sağlamamız gereken iki önemli yer giriş ve hayatımızın üçte birini uyuyarak geçirdiğimizden yatak odasıdır.


Kapıdan girişte, pozitif enerji sağlamak için şu noktalara dikkat edilmelidir:

1- Giriş kapısının karşısında tuvalet olması veya iki katlı müstakil evlerde giriş kapısının üzerinde tuvalet olması, size gelen misafirler, tıpkı sifonun çekilisi gibi akıp gideceğinden uygun değildir.
2- Giriş kapısının karşısında merdiven ya da başka kapı olmamalıdır. Çünkü enerjinin akışı hızlı, dik olarak gelir ve diğer kapıdan çıkar.
3- Giriş kapısının karşısında ayna da olmamalı. İçeri giren enerji aynadan yansıyarak tekrar dışarı çıkar. Giriş kapısı ile aynı hat üzerinde üç veya daha fazla kapının olmaması gerekir. Bu koridorlar için de geçerlidir. Eğer üç tane kapı birbiri üzerine açılıyorsa o mekanda her zaman kavga, münakaşa problemi olacaktır.
4- Giriş kapısının karşısında sivri köşe ve kolon bulunmamalı ve giriş kapısı karşısında cam olmamalı. Aksi takdirde içeri giren enerjinin eve yayılma şansı olmayacak, tekrar dışarı çıkacak.


Yatak odasında pozitif enerji sağlamak için şu noktalara dikkat edilmelidir:


1- Ebeveyn yatak odasının güneybatı yönünde olması evlilik ilişkilerinde mutluluğu getirir. Yatak odasında mümkün olduğu kadar yang renkleri, (kırmızı, altın rengi) kullanmalıdır. Çünkü uyku yin (-) bir aktivitedir ve bu renkler enerjiyi canlandırır ve fazla uykuyu önler.
2- Yatak odasında kullanılan çarşaf ve örtüler düz renklerde seçilmeli, eğer desenli ise geometrik şekiller tercih edilmemelidir. Çünkü bu şekiller negatif enerji yayarlar ve dinlenmemizi engellerler.
3- Yatak başı pencereye dayalı veya pencerenin altında olmamalıdır.
4- Kiriş altında uyumak sakıncalıdır, çünkü kirişler ayrılığı sembolize eder ve bunların altında uyuyan kişilerin sağlık problemleri olur. Bu kural oturma mekanları için de geçerlidir.
5- Evli çiftlerin, tek kişilik iki ayrı yatağı yan yana koyup kullanması ayrılığı sembolize eder.
6- Ayaklar kapıya doğru uyunmamalıdır.
7- Yatak odanızda TV, müzik seti, bilgisayar gibi elektronik aletler bulundurulmamalıdır. Çünkü bu tip aletler elektromanyetik enerjiyi yansıtır ve sağlığınız için zararlıdır.
8- Canlı bitki sadece hasta olan insanların yatak odasında pozitif enerji akışı sağlamak için kullanılır. Bu yüzden odada canlı bitki olmamalıdır.
9- Odada su ile ilgili hiçbir şey bulunmamalıdır. (Örnek: Akvaryum)

Gıda güvenliği için 17 öneri


Yaz aylarında aşırı sıcaklar ve rutubet nedeniyle hızla bozulan gıdalar, zehirlenmeye varan pek çok sağlık sorununu yol açabiliyor. Bu durumun önüne geçmenin tek yolu ise gıda güvenliğine dikkat etmek. Gıdaları satın alırken, hazırlarken ve saklarken kurallara uymak gerekiyor. İşte gıdaları güvenli tüketmeniz için 17 öneri!

Işıl Selmin Ünsal

Veteriner Hekim
Aşırı sıcağın etkisiyle gıdalar, uygun koşullarda hazırlanmadıkları ve saklanmadıkları zaman, zararlı mikropların hızla çoğalmaları nedeniyle yaz aylarında çeşitli sağlık sorunlarıyla karşılaşma riski artıyor. Yaz aylarında gıda güvenliğine dikkat edilmediği takdirde en sık ‘gıda zehirlenmeleri’ olmak üzere ishal, sindirim sistemi bozuklukları ve soğuk algınlığı belirtileri gibi çeşitli sorunlarla karşılaşılıyor. Aslında basit kurallara uyarak gıda zehirlenmelerinin önüne geçmek ya da bu riskleri en aza indirmek mümkün. Elbette zehirlenmeler bir yana, satın aldığımız, hazırladığımız, tükettiğimiz veya sakladığımız gıdalarımızı sağlıklı olarak tüketmek en önemlisi., Sağlık sorunlarıyla karşılaşmamak için gıda güvenliğinin evlerimizde nasıl sağlanması gerektiğini bilmek gerekir.

SATIN ALIRKEN…

1 - Etiket bilgilerini kontrol edin: Gıdaları satın alırken etiket bilgilerini okuyarak ürünün içeriğini inceleyin. Satın alacağınız gıdanın sadece adına bakmak bazen yeterli olmayabiliyor, üretim izni ve ruhsatı, üretici firma bilgileri ve bir üretim adresi olması gerekiyor. Ayrıca örneğin, meyveli bir içecek aroma ve şekerden mi oluşuyor, yoksa gerçek meyve suyu mu içeriyor, bunu bilerek almalısınız.

2 -Son tüketim tarihine bakın: Her ne kadar birçok firma son tüketimi tarihi geçmiş ürünlerini reyonlardan çekse de, gözden kaçmış olabileceği için satın almak istediğiniz ürünün son tüketim tarihine bakmayı ihmal etmeyin. Eğer son tüketim tarihi geçmiş bir ürüne rastlamışsanız, bu ürünü satın almayın ve satış yerini de uyarın. Çünkü ürünün lezzeti değişip, besin değeri kaybolmuş, hatta bozulmuş da olabilir ki bu da gıda zehirlenmesi başta olmak üzere birçok sağlık sorununa yol açabiliyor.

3 - Ambalajı bozulmuş ürünleri almayın: Şişmiş, sızıntı yapmış, delinmiş veya bozulmuş ambalajlı ürünlerde, gıdanın içinde mikroorganizmalar üreyip sağlığınızı tehdit edebilir. Örneğin konservenin kapağı dışarıya doğru bombe yapmışsa, bu, bakterilerin üreyip gaz yaptığını gösterebiliyor.

4 - Soğutuculardaki sıcaklığı kontrol edin: Balık, tavuk, kırmızı et, süt ve peynir gibi soğukta saklanan besin maddelerinin uygun şartlarda soğutulduğundan emin olun. Örneğin deniz ürünlerinin bulunduğu reyonlar -18 derece soğuklukta, süt ürünlerinin bulunduğu reyonlar ise +4 derece olmalı.

5 - Açıkta sunulan besinleri almayın: Sağlığınızın olumsuz etkilenmemesi için taze sebze meyveler hariç, açıkta satılan ambalajsız besinleri satın almamaya özen gösterin.

SAKLARKEN

6 - Buzdolabınızı +2- +4 dereceye ayarlayın: Besinlerin hızla bozulmamaları için buzdolabının serinliği +4 derece olmalı. Yaz mevsiminde buzdolabının kapağını daha sık açıp kapatacağınız için dereceyi düşürerek buzdolabınızın soğutma kapasitesini artırın. Buzdolabınızı fazla besinlerle doldurmamaya ve kapların arasında hava akımı olmasına da özen gösterin, aksi halde hava içeride rahatça dolaşamaz ve bunun sonucunda yeterli soğutma sağlanamaz.

7 - Kapalı kaplarda muhafaza edin: Buzdolabında meyve de dahil hiçbir besini açık olarak saklamayın. Besinleri mutlaka yıkanmış ve çok iyi süzülmüş olarak, ağzı kapatılmış bir kap içinde muhafaza edin.

8 - Pişmiş gıdaları üst, çiğ olanları ise alt raflarda tutun: Uygun koşullarda pişirilmiş ve ağzı iyi kapatılmış kaplarda saklanan gıdaların mikroorganizma bulundurma ihtimalleri çok azdır. Ancak çok iyi yıkanmış olsalar bile; çiğ olan et, kanatlı ve deniz ürünlerinde mikroorganizmalar çok hızlı gelişebilir. Bu besinlerde düşük sıcaklıklarda üreyebilen ve hastalık etkeni olan çok önemli mikroorganizmalar bulunabiliyor. Dolayısıyla çiğ tavukları açık ya da ambalajı bozulmuş bir şekilde üst raflarda saklarsanız, üzerinde çeşitli zararlı mikroorganizmalar üreyebilir, daha da kötüsü yerçekiminin etkisi nedeniyle alt rafta bulunan besinlere de bulaşabilir.

9 - Derin dondurucuda en fazla 6 ay saklayın: Sıcaklığı ne olursa olsun, gıdaların bozulmasındaki en önemli faktör zamandır. Bu nedenle -18 derece ve altında bile olsa, önerilen süre kadar saklamalısınız. Bu nedenle deniz ürünlerini en fazla 20 gün, kırmızı eti de maksimum 2 ay içinde tüketmeye özen gösterin. Gıdaları derin dondurucuda hava ile temas etmeyecek şekilde sardığınız ambalajın içinde saklamayı da ihmal etmeyin. Donmuş olsalar bile, derin dondurucuda meyve ve sebze ile eti yan yana koymayın. Kapalı ambalaj içinde olsalar bile gıdalardan biri çözülüp diğerine bulaşabiliyor ve üzerlerinde bakteri üremesine neden olabiliyor.

10 - Gıdaları çözüldükten sonra tekrar dondurmayın: Eğer artan besinleri tüketmeyecekseniz çiğ olarak değil, pişirdikten sonra tekrar dondurun. Örneğin kıyma ile köfte yaptınız, geri kalan kısmı tekrar değerlendirmek için kıymayı kavurduktan sonra derin dondurucuda saklayın.

11 - Etleri çabuk çözülmeleri için sıcak bir yere koymayın: Derin dondurucuda sakladığınız gıdaları çabuk çözülmeleri için mutfak tezgahının üzerine koymayın. Çünkü çok soğuk ortamdan aniden sıcak ortama konan gıdalar bakteri ve mikrop yuvasına dönüşebilirler. Bunun nedeni ise mikroorganizmaların her 20 dakikada bir bölünerek saatler içerisinde çok yüksek miktara ulaşmaları ve yavaş yavaş çözülürken bu sayının artacak olması. Ayrıca çözüldükten sonra birkaç saat dışarıda kalan hiçbir ürünü de tüketmeyin. Gıdaları saklamanın en sağlıklı yolu onları buzdolabının en alt rafında çözdürmektir.

12 - Ambalajların ağzını açık bırakmayın: Tahıl unları ve kahve gibi ürünleri genellikle ambalajlı halde, örneğin kutularıyla buzdolabında saklamak gibi bir alışkanlığa sahibiz. Ancak ambalajını açtığınız ürünü mutlaka kutusuyla birlikte buzdolabı poşetinin içine yerleştirin. Ya da kapalı cam kavanoza boşaltın. Ağzını sıkıca kapatıp, bağladıktan sonra buzdolabına koyun. Çünkü ürün buzdolabını her açıp kapattığınızda havayla temas eder, bunun sonucunda da bozulmaya başlar. Veya daha kötüsü üzerine istenmeyen kokular siner. Lezzet değişikliğinin de bir bozulma olduğunu unutmayın.

HAZIRLARKEN

13 - El yıkama alışkanlığı edinin: Yemek yapmaya başlamadan önce ellerinizi en az 20 saniye boyunca bol sabunla köpürterek sıcak suyla iyice yıkayın ve mümkünse kağıt havluyla kurulayın. Özellikle çiğ gıdalarla (tavuk, balık veya kırmızı et ile) temas ettikten sonra başka bir malzemeye veya gıdaya dokunacaksanız, ellerinizi yıkamayı asla ihmal etmeyin.

14 - Pişirdiğiniz gıdaları kısa sürede soğutun: Akşam geç saatlerde hazırladığınız yemeği soğuması için mutfakta bırakıp, ertesi sabah işe gitmeden önce buzdolabına koymak gibi bir hataya asla düşmeyin. Çünkü tıpkı çözülme sürecinde olduğu gibi, gıdalar yavaş yavaş soğurken içinde mikroorganizmalar üreyebiliyor ve sağlıklı olarak hazırladığımız yemek, ertesi gün bozulmuş olarak sofraya gelebiliyor. Bozuk ürünler kendilerini her zaman tadı ve görüntüsü ile ele vermeyeceği için biz de bu yemekleri yiyerek hastalanabiliyoruz. Yemekler ılık, hatta sıcak bile olsalar buzdolabında rahatlıkla soğutabilirsiniz. Bu şekilde soğuyan yemeğin tadı bozulmuyor, sadece buzdolabınızın daha fazla çalışmasına neden oluyor

15 - Yemeklerinizi soğuturken tencerenin kapağını açık bırakmayın: Pişirdiğiniz gıdaları hiçbir zaman üstü açık soğutmayın ve tencerenin kapağını yarı açık bırakmayın. Pişirdiğiniz yemeği, örneğin çorbanızı kaynadıktan sonra tencerenin kapağını açıp soğutmaya kalkarsanız, yaşadığınız ortamdaki hava içinde yer alan mikroorganizmalar doğrudan yemeğin içine düşebilir. Bu mikroorganizmalar da üremeleri için uygun besleyici ortam olan yemeğin içinde sayılarını hızla çoğaltarak hasta olmanıza yol açabilirler.

16 – Ayrı doğrama tahtalarınız olsun: Sebze, doğrama tahtanız ile kırmızı ve beyaz et doğrama tahtalarınız ayrı olmalı. Aynı şekilde ekmekleri dilimlediğiniz tahtanız da. Ne kadar temiz olduğunu düşünürseniz düşünün, hiçbir zaman sebze veya et doğradığınız tahtada ekmek dilimlemeyin. Kırmızı et doğradığınız tahtanızı da beyaz etlerde kullanmayın. Çünkü her gıda grubu farklı mikroorganizmalar taşıyor ve diğer mikroorganizmaların üzerlerinde zararlı etki gösterebiliyor. Aynı nedenle, çiğ köftelerinizin durduğu tabağa, pişmiş köftelerinizi koymamalısınız.

17 - Mutfak tezgahını sık sık temizleyin: Bakterilerin ürememeleri için kullanım sonrası tabak, bıçak, çatal ve kesme tahtası gibi araç gereçleri, mutfak tezgahını sıcak su ve sabunla iyice temizleyin. Kendi halinde kurumaya bırakın. Lavabo ve muslukları yıkamayı unutmayın.

12 Mayıs 2010 Çarşamba

SAGLIK VE YASAM DERGISI

Bu Yaz Sağlık ve Yaşam Dergisi' ne 1 yıllık abone olun göz sağlığınızla ilgili her türlü operasyon, uygulama ve detaylı muayenede Göz Vakfı'ndan % 15 indirim kazanın..